Hasan bin Ali bin Ebi Talip (Arapça: الحسن بن علي بن أﺑﻲ طالب) (Hicri 3, Medine/Hicri 50, Medine) Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın (s.a) büyük oğlu, Hz. Muhammed'in (s.a.a.) ilk torunu, on iki imam'ın ikincisi ve Ehlibeyt'ten olan dördüncü masumdur. Künyesi Ebu Muhammed’dir. Hz. Peygamber (s.a.a) efendimiz kendisini Seyyid (Efendi) olarak adlandırmıştır. İmam Hasan (a.s) ömrünün yedi yılını dedesi Hz. Resulullah’la (s.a.a) birlikte geçirmiştir. Şii ve Sünni kaynaklarda İmam Hasan’ın (a.s) Hz. Resulü Kibriya efendimizin yanındaki şan ve konumunu ortaya koyan birçok hadis yer almaktadır. Hz. Peygamber efendimiz bir hadiste İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında şöyle buyurmaktadır: “Hasan ve Hüseyin (a.s) cennet gençlerinin efendisidir.” İmam Hasan (a.s) 37 yaşında iken imamet makamına ulaşmıştır. Hicretin 41. Yılında Muaviye ile barış yapmıştır. Hükümet dönemi altı ay üç gün sürmüştür. Barış antlaşmasından sonra, Medine’ye gitmiş ve orada on yıllık ikametin ardından şehit olmuştur.[1] Medine’de Baki Mezarlığında defnedilmiştir.
İmam Hasan (a.s) İmamet ve Hilafet gibi iki ağır sorumluluk ve Müslümanlar arasında birliğin sağlanması ve ayrılıklara mani olma konusunda önemli bir rol üstlenmiş ve sonunda Muaviye ile barış yapmak zorunda kalmıştır. Bu, İmam Hasan’ın (a.s) sağlam karakterini ve hoşgörüsünün genel tasvirini ortaya koymaktadır. Hilafet dönemi ve Muaviye ile yaptığı barış antlaşması hayatındaki ve İslamın başındaki en önemli gelişmelerdendir. Bu, hem kendi zamanında birlik sebebi olmuş ve hem de başta Şialar olmak üzere Müslümanların tarihi boyunca dini-ahlaki öğretileri mesabesinde olmuş ve iktidar, savaş ve barış gibi esaslı kavramların yaklaşımında dramatik etkileri beraberinde getirmiştir.[2]
Nesep, Künye ve Lakapları
Hz. Hasan b. Ali b. Ebi Talip (a.s), Şiaların ikinci imamı ve İmam Ali’nin (a.s) büyük oğludur. İmam Hasan diye meşhur olmuş, Kureyşi ve Haşimi’dir. Annesi Peygamber kızı Hz. Fatıma’dır.[3] Künyesi Ebu Muhammed’dir. En meşhur lakabı “Taki”dir, ancak başka lakapları da vardır. Örneğin: Tayyip, Zeki, Seyyid, Sebt gibi, Peygamber efendimiz kendisini Seyyid (Efendi) olarak adlandırmıştır.[4]
Doğumu ve Şehadeti
İmam Hasan (a.s) Hicretin üçüncü yılında Ramazan ayının ortasında gece yahut gündüz Medine’de dünyaya gelmiştir.[5] Ama Şeyh Kuleyni, Kâfi kitabında bir rivayet naklederek doğumunu hicretin ikinci yılı olarak açıklamıştır.[6] Kendisi Hicretin 50. yılında Safer ayında 48 yaşındayken şehit olmuştur.[7] Tabersi, şehadetini 28 safer olarak belirtmiştir.[8]
Adının Konulması
İmam Hasan’ın (a.s) adının konulması hakkında şöyle demişlerdir: İmam Hasan (a.s) dünyaya geldiğinde, Allah, Cebrail’e Muhammed’in (s.a.a) bir evladı (torunu) oldu. Onun yanına git ve selamımı ve tebriklerimi sunarak şöyle de:
Kuşkusuz Ali’nin (a.s) Sana olan konum ve menzileti, Harun’un Musa’ya olan menzileti ve konumu gibidir; öyleyse ona (İmam Hasan’a) Harun’un çocuğuna koyduğu adı koy. Cebrail, Allah tarafından Hz. Resulü Kibriya’nın (s.a.a) yanına gelerek tebriklerini sunduktan sonra şöyle dedi: Allah, onun adını Harun’un çocuğunun adını koymakla görevlendirdi. Hz. Resulullah (s.a.a): Harun’un çocuğunun adı nedir? diye sordu. Arz etti ki: Şubber. Buyurdu ki: Benim dilim Arapçadır. Arz etti ki: Onun adını “Hasan” koy. Böylelikle Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) onun adını Hasan koydu.[9]
Eşleri ve Çocukları
Ana Madde: İmam Hasan'ın Eşleri
Kaynaklar, İmam Hasan’ın (a.s) evlilik ve boşanmalarına işaret etmiştir, ancak sayısı hakkında fikir ayrılığı vardır. farklı rivayetlere göre, bunun kabul veya reddedilmesi ne mümkündür ve ne de hadisenin tarihi değerini azaltıp çoğaltması. Gerçekte öyle anlaşılmaktadır ki bu konunun tasarlanması daha çok fırkasal ve politik karşıtlıklardan kaynaklanmaktadır. Gerçi bir çok araştırmacı ve âlim, bu rivayetlerin eleştirisinde onların senet ve içerik olarak hatalarına işaret etmişlerdir.[10] Özellikle kaynaklarda sunulan haberlerin oldukça belirsiz olduğunu ve hatta İmamın eşlerinin adlarının zikredilmemiş olduğunu kabul etmek durumundayız. Bu arada yalnızca tıpkı rivayetlere göre İmam Hasan’ın (a.s) zehirlenme koşullarını yaratan Eş’es b. Kays’ın kızı Cu’de’nin adı anılmaktadır. Malumdur ki eşlerin adlarının belirsiz olmasına rağmen, genel olarak kaynaklarda İmamın (a.s) çocukları hakkında nispi olarak uyum vardır. İmam Hasan'ın (a.s) bir çok tarihi kaynakta belirtilen eşlerinden bazıları şunlardır:
Eş'as bin Kays'ın kızı Cu'de
Manzur b. Zebban Fezari’nin kızı Havle
Ukbe b. Amr Hazreci’nin kızı Ümmü Beşir
Talha b. Ubeydullah Temimi’nin kızı Ümmü İshak
Ebu Bekir’in torunu Hafsa
Amr b. Suheyl’in kızı Hind.
Nefliye veya Ramle (köle).[11]
Çocukları
İmam Hasan’ın (a.s), kız ve oğlan olmak üzere 15 (8 erkek, 7 kızı) çocuğu olmuştur:
Zeyd ve iki kız kardeşi Ümmü’l Hasan ve Ümmü’l Hüseyin. Bu üçünün anneleri Ebu Mesud Ukbe b. Amr’ın kızı Ümmü Beşir’dir.
Hasan b. Hasan. Annesi, Manzur Fezari’nin kızı Havle’dir.
Amr, Kasım ve Abdullah. Anneleri, cariye idi.
Abdurrahman. Annesi, cariye idi.
İsrim lakabıyla bilinen Hüseyin. Erkek kardeşi Talha ve kız kardeşi Fatıma. Anneleri, Talha b. Ubeydullah Temimi’nin kızı Ümmü İshak’tır.
Ümmü Abdullah, Fatıma, Ümmü Selme ve Rukayye. Farklı annelerden dünyaya gelmişlerdir.[12]
Allame Meclisi, İmam Hasan'ın çocuklarına Ebu Bekir adlı birini de eklemiştir.[13] Şeyh Tabersi, İmam Hasan'ın 9 erkek 7 kızının olduğunu belirtmiştir.[14] İbn Cevzi, İbn Hişam ve Vakıdi, İmam Hasan'ın 15 erkek ve 8 kızının olduğunu yazmıştır.[15]
İmam Hasan'ın (a.s) Ümmü'l-Hüseyin Abdullah bin Zübeyr, Ümmü Abdullah İmam Seccad (a.s) ve Ümmü Seleme Amr bin Munzirin ile evlenmiştir.[16]
İmamet Öncesi
Hz. Resulullah’ın Dönemi
İmam Hasan (a.s) ömrünün yedi yılını dedesi Hz. Resulullah’la birlikte geçirmiştir.[19] Yine Hz. Hasan, Hz. Resulü Ekrem’in mahzarında yedi yıl yaşamasının yanı sıra hicret dönemindeki bir çok hadiseye de şahitlik etmiştir. Mübahele olayında yer almış, Hadis-i Kisa ve Tathir ayeti gibi bir çok önemli gelişmelerde bulunmuştur. Tüm bunlar, İmam Hasan’ın ismet sıfatına sahip olduğunun delillerindendir. Bunlara ilave olarak kardeşi İmam Hüseyin ile birlikte Biati Rıdvan’da bulunmuşlardır. Yine imam Hasan, kardeşi İmam Hüseyin’le birlikte dedeleri hayata gözlerini yumduğunda yanında hazır bulunmuşlardır.[20]
Şii ve Sünni kaynaklarda İmam Hasan’ın Hz. Resulü Kibriya Efendimizin yanındaki şan ve konumunu ortaya koyan bir çok hadis yer almaktadır. Berra şöyle diyor: Hasan b. Ali, Peygamberin omuzunda olduğu sırada Peygamberin şöyle dediğini duydum: Allah’ım! Ben bunu seviyorum, sen de sev.[21] Başka bir hadiste Hz. Peygamber efendimiz (s.a.a) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i (a.s) ayakları üzerine oturttuğu esnada şöyle buyurdu: Bu ikisi benim ve kızımın oğullarıdır, Allah’ım! Ben bunları seviyorum, öyleyse Sende bunları sev ve onları seveni de sev.[22]
Hz. Peygamber Efendimiz başka bir hadiste İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) hakkında şöyle buyurmaktadır: “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir.”[23] , “Bu iki oğlum, benim dünyadaki iki güzel kokulu gülümdürler.”[24] , “ Hasan ve Hüseyin (yahut bu iki evladım)[25] İmamdırlar, ister ayaklansınlar ve isterse barış yapsınlar.”[26] , “Eğer akıl bir adamda cisimlenmiş olsaydı, gerçekten Hasan olurdu.”[27]
Hz. Ali’nin İmameti Dönemi
İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s), babaları İmam Ali (a.s) ile birlikte Cemel, Sıffin ve Nehrevan savaşlarına katılmışlardır.[34]
Cemel Savaşı
Ana Madde: Cemel Savaşı
Kufe Valisi Ebu Musa Eş’eri’nin, İmam Ali’nin (a.s) gönderdiği elçilerle birlikte biatini bozanlara (Cemel Savaşını hazırlayanlara) karşı iş birliği yapmaya yanaşmaması üzerine, İmam Ali (a.s) oğlu İmam Hasan’ı (a.s) Ammar b. Yasir’le birlikte bir mektupla Kufe’ye gönderdi. İmam Hasan (a.s) Kufe mescidinde yaptığı konuşma ile 10 bin kişiyi biatini bozanlara karşı savaş meydanına dökmeyi başarmıştır.[35]
İmam Hasan (a.s) Cemel Savaşından önce bir konuşma yapmıştır.[36] Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) onu bu savaşta ordunun sağ tarafıyla görevlendirmiştir.[37] Bazıları İmam Ali’nin (a.s) bu savaşta (a.s), Muhammed Hanefiyye’ye şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: Bu mızrağı al ve Devenin (Ayşe’nin devesi kast edilmektedir. Bu savaşta çok sayıda Müslüman bu deveye karşı şehit olmuştur.) ayak sinir damalarını kes. Muhammed Hanefiyye okçuların şiddetli saldırılarından dolayı geri dönmüştür. Sonra İmam Hasan (a.s) mızrağı alarak devenin ayak sinir damarlarını keserek bu sorunu çözmüştür.[38]
Sıffin Savaşı
Ana Madde: Sıffin Savaşı
Sıffin Savaşında İmam Ali (a.s) büyük oğlu İmam Hasan'ın (a.s) cesaretle savaştığını ve durmadan düşmana saldırdığını görünce onun ve kardeşi İmam Hüseyin’in (a.s) canlarını korumak için geri döndürülmeleri için emir verdi. İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Oğullarımı savaştan geri çekin, onların canlarının tehlikeye düşmesinden ve Resulullah’ın (s.a.a) neslinin sona ermesinden korkuyorum.”[39] Savaş sırasında Muaviye, İmam Hasan’ın (a.s) yiğitçe savaştığını görünce onu savaş meydanından çekmek için Ubeydullah b. Ömer’i –İkinci halifenin küçük oğlunu- savaş meydanına gönderdi. Ubeydullah, onu hilafet vaadiyle savaştan geri çekmeye çalıştı. Ubeydullah, İmam Hasan Mücteba’nın (a.s) savaşla meşgul olduğunu görünce, yanına yaklaşarak “seninle işim var” dedi. İmam Hasan, savaşmayı bırakarak ona doğru yaklaştı. Ubeydullah, Muaviye’nin ona olan teklifini anlattı. İmam Hasan (a.s) kızgın bir şekilde: Bugün veya yarın öldürüldüğünü görür gibiyim, ancak şeytan seni aldatmış ve bu işi sana güzel göstermektedir. Bir gün Şam kadınları cenazenin üzerinde sana ağlayacaklardır. Yakında Allah seni yüz üstü yere vuracak ve o şekilde öleceksin. Ubeydullah, çadırların olduğu yere geri döndü. Muaviye onun durumunu görünce kendisi cevabın ne olduğunu anlayarak şöyle dedi: “O, bu babanın oğludur.”[40]
Hz. Ali (a.s) hakimlik olayından sonra yaşanabilecek fitne ve uyuşmazlıkları önlemek için, oğlu İmam Hasan’dan (a.s) konuşma yapmasını ve delil ve kanıtlarla insanlara olayların iç yüzünü anlatmasını istedi. İmam Hasan’da babasının dediği şekilde yaptı.[41]
Nehcü’l Belaga’nın otuz üçüncü mektubu, İmam Ali’nin (a.s) İmam Hasan’a (a.s) söylediği ahlak içerikli meşhur vasiyetidir. Sıffin’den dönerken “Hazirin” denen bölgede bu vasiyetnameyi açıklamıştır.
Hilafetten Sulha Kadar
İmamet Dönemi
İmam Ali’nin (a.s), Hicretin 40’ıncı yılında Ramazan ayının 21’inde Cuma günü, İbn Mülcem Muradi’nin eliyle şehit olmasının ardından İmam Hasan Mücteba (a.s), Müslümanların danışmanlığı ve imamet sorumluluğunu üstlendi. Kufe halkı grup grup ona biat ettiler. Kendisi valilerini belirledi ve Abdullah b. Abbas’ı Basra valisi olarak atadı.[46]
Muaviye İle Savaşı
Muaviye, İmam Ali’nin (a.s) şehit olduğunu duyunca ve halkın oğlu İmam Hasan’a (a.s) biat ettiğini anlayınca, insanları İmam Hasan’a karşı kışkırtmak ve tahrik etmek için Kufe ve Basra’ya iki casus gönderdi. İmam Hasan (a.s) her ikisinin de tutuklanarak gerekli cezaya çarptırılmaları emrini verdi. İmam Hasan (a.s) ile Muaviye arasında karşılıklı mektuplaşmalar yaşandı. Bu mektuplarda İmam Hasan (a.s), halifeliğe müstahak olduğunu delillerle ispat etmiştir.[47]
Muaviye, ordusunu hazırlamaya koyuldu. Memurlarına mektuplar göndererek Irak savaşında kendisine katılmalarını istedi. Muaviye, Dahhak b. Kays Fahri’yi kendi yerine atayarak, şahsen ordu komutanlığını üstlenerek Irak’a doğru ilerlemeye başladı. Bu savaşta 60 bin yahut söylendiğine göre daha fazla sayıda asker Muaviye’ye eşlik etmekteydi.[48]
İmam Hasan (a.s) Hücr b. Adiyy’i bölge emirlerinin halkı cihada davet etmesi için görevlendirdi. Davet edilenler ilk önce tembellik gösterdiler, ancak sonunda yola koyuldular.[49] İmam Hasan (a.s), Muğayre b. Nufel’i Kufe’de yerine atadıktan sonra Nahle’ye doğru yola koyuldu.[50] İmam Hasan, Muaviye’yi Irak’tan uzak tutmak için Ubeydullah b. Abbas’ı 12 bin kişilik bir orduyla gönderdi.[51] Ubeydullah b. Abbas, “Mesken” denilen bölgeye vardı. Orada iki ordu karşı karşıya geldi. Muaviye’nin emri ile Beser b. Urtat tarafından Yemen’de iki oğlunu şehit veren[52] Ubeydullah İbn Abbas, İmam Hasan’a ihanet ederek gece yarısı Muaviye’nin karargâhına kaçtı.[53] Ubeydullah’ın kaçışı “Mesken” karargâhında ordunun kalbinde çok kötü etkiler bıraktı ve kötü düşünceler baş göstermeye başladı. Bu durum çok geçmeden Medain’de de görülmeye başlandı ve yavaş yavaş çok ağır uğursuzluklara neden oldu.[54]
Muaviye, gizlice casuslarına emir vererek Irak ordusu arasında Ubeydullah b. Abbas’ın yerine geçen Kays b. Sa’d’ın öldürüldüğü şayiasını yaymalarını istedi. İnsanlar bu haberi duyunca birbirlerinin mallarını yağmalamaya başladılar ve sonunda yağmalama olayı İmam Hasan’ın karargâhına da sıçradı. İşi o kadar ileri götürdüler ki İmam Hasan’ın üstünde oturduğu kilimi ve omuzundaki ridasını (şalını) bile çekip aldılar.[55] Muaviye, Muğayre b. Şu’be, Abdullah b. Amir ve Abdurrahman b. Hakem’i İmam Hasan’ın yanına gönderdi. Bu kişiler, Medain’de imam Hasan’ın yanından ayrıldıklarında şöyle demeye başladılar: Allah, Resulullah’ın oğlu sayesinde kanların dökülmesini önledi, fitne ateşini söndürdü ve barış önerisini kabul etti.” Bu sözü duyan halk İmam Hasan’a (a.s) saldırmaya başladı ve orada ve çadırlarda olan her şeyi yağmaladılar.[56]
İmam Hasan’ın (a.s) ordusunda baş gösteren gelişmelerden dolayı yaşadığı acı ve uğursuzluklar bununla sınırlı kalmadı, bilakis yoldan çıkmışlar ve Havaric, İmamın öldürülmesi için planlar kurdular. Üç kere İmam Hasan’a saldırdılar, ancak İmam Hasan her üç saldırıda canını kurtarmayı başardı.[57]
Halkın savaşlardan yorulup, bıkması, Şialarının canını korumak istemesi, halkın İmam’a destek vermemesi, kan dökülmesini önlemek, dinin korunması, Havaric tehlikesi ve ordunun düzensizliği gibi nedenler İmam Hasan’ın sulh yapmasını zorunlu kılmıştı.
Muaviye İle Barış Antlaşması
Muaviye, barış önerisinde bulunmak için İmam Hasan’ın huzuruna iki temsilcisini gönderdi. Bu temsilciler kan dökülmesinin önlenmesi gerektiğini dile getirerek İmamı barışa davet ettiler. Bu iki temsilci, hilafetin Muaviye’den sonra İmam Hasan’a geçeceğini söylediler. Muaviye, onlarla birlikte kendi mührü ile bir beyaz kağıt göndermiş ve İmamdan barış anlaşmasının şartlarını yazmasını istemiştir.[58]
Bu antlaşma maddeleri kaynaklarda farklı şekillerde zikredilmiştir. Antlaşma maddeleri genel olarak şunlardan ibarettir:
Hükümet Muaviye’ye bırakılacak, ancak Muaviye Allah’ın kitabı ve Resulullah’ın sünnetine göre hareket edecektir.
Muaviye kendisinden sonra kimseyi halife olarak tayin etmeyecek ve hilafet kendisinden sonra İmam Hasan’a veya zorunlu bir durumda kardeşi İmam Hüseyin’e geçecektir.
Muaviye İmam Ali’ye (a.s) küfür etmeyi ve lanet okumayı bırakacak ve Hz. Ali'yi ancak iyilikle anacaktır.
Benî Haşim için ödenek belirlenecek, Cemel ve Sıffin Savaşlarında İmam Ali’nin safında şehit olanların yakınlarına belirli bir miktarda para yardımında bulunulacak.
Muaviye hiç kimseyi geçmişte yaptıklarından ötürü cezalandırmayacak. Irak halkına yönelik eski kinini bırakacak. Hz. Ali'nin dostları her yerde emniyet ve huzur içinde olacak, Şiilerine eziyet edilmeyecek; can, mal, namus ve evlâtları güven içinde yaşayacaklardır.
İmam Hasan, kardeşi İmam Hüseyin ve Allah Resulü'nün Ehlibeyti'nden hiçbirine, gizlide veya açıkta suikast tertiplenmeyecek. Bu antlaşma maddelerinde Şia ve Ehli Sünnet arasında fikir ayrılıkları bulunmaktadır.[59]
İmam Hasan’ın (a.s) belirlediği koşullarla, Hicretin 41. Yılının başlarında barış antlaşması imzalandı,[60] ancak Muaviye antlaşmanın tüm şartlarını kabul etmesine rağmen, Kufe’ye gelir gelmez halka okuduğu bir hutbe ile kabul ettiği antlaşma maddelerini ayaklarının altına aldığını açıkladı. Barışın İmam Hasan tarafından istendiğini iddia ederek! İmam Ali’ye de hakaretlerde bulundu. İmam Hüseyin (a.s) kendisine cevap vermek isterken kardeşi İmam Hasan ona engel oldu ve kendisi bir hutbe okudu. Konuşmasında antlaşmanın içeriğini ve Muaviye tarafından barış önerisinin yapıldığını açıklayarak güzel ve tatlı bir üslupla Muaviye’nin babasına yaptığı hakaretlere karşılık kendi asalet ve nesebini Muaviye’yle kıyaslayarak ortaya koydu.[61] İmam Hasan’ın (a.s) bu tavrı Muaviye’ye çok pahalıya mal olmuştur.[62]
Şehadeti
İmam Hasan’ın hicri 50. Yılda, şehit olduğu bilinmektedir.[74] Nakledilen rivayetlerin çoğunda, İmam’ın şehadeti, Safer ayının son günlerinde[75] veya Safer ayının 28. Günü olduğu yönündedir. Safer ayının yedisi[76] ve ayrıca Rebiülevvel ayında[77] da şehit olduğuna dair rivayetleri vardır. Şeyh Müfid’in yazdığına göre, İmam Hasan efendimiz şehit olduğunda henüz 48 yaşındaydı.[78] Şehadet tarihindeki fikir ayrılıklarından dolayı ömrünün tam olarak ne kadar sürdüğünde de ihtilaflar vardır.[79]
Bir çok Şii ve Sünni kaynaklara göre, İmam Hasan (a.s), zehirletilerek şehit edilmiştir.[80] Elbette bazı Sünni kaynaklarda doğal yollardan ve geçirdiği bir hastalıktan dolayı öldüğü yazılmıştır.[81][Not 2] Nakledilen bir rivayete göre Muaviye, Eş’as bin Kays’ın kızı Cude’nin (İmam Hasan’ın eşi) yanına birisini göndermiştir. Muaviye, Cu’de’ye şöyle demiştir: ‘ben sana yüz bin dirhem vereceğim ve seni oğlum Yezit’le evlendireceğim. Ancak bunun için önce Hasan’ı zehirlemelisin.’ Cu’de, İmam Hasan’ı zehirlemiş ve Muaviye’den vaat ettiği parayı almıştır[82], ancak Muaviye, onu oğlu Yezit’le evlendirmemiştir. İbn Sa’d, İmam Hasan’ın, hizmetkarlarından biri tarafından şehit edildiğini yazmıştır.[83] Ancak yine nakledildiğine göre bu işi Muaviye’nin isteği üzerine İmamın bir diğer eşi Suheyl bin Amr’ın kızı yapmıştır.[84] O dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda Yezid’in veliahtlığında İmam Hasan (a.s) büyük bir engeldi. Bu yüzden onun ortadan kaldırılması gerekiyordu. Öyle anlaşılıyor ki İmam Hasan’ın (a.s) Cu’de bint Eş’as tarafından zehirlenerek şehit edildiği daha muteberdir.[85]
Bazı kaynaklara göre İmam Hasan (aleyhi selam) şehit olmadan önce bir çok defa zehirletilmiştir. Ancak hepsinden bir şekilde kurtulmayı başarmıştır.[86] Yakubi, şöyle yazmaktadır: ‘İmam Hasan (a.s) öldüğü sırada kardeşi İmam Hüseyin’e (a.s) şöyle demiştir: ‘Ey benim kardeşim! Bu, benim üçüncü zehirlenişim. Ancak daha önce böylesine zehirlenmemiştim. Bugün öleceğim. Öldüğümde beni Allah Resulünün (s.a.a) yanına defnet çünkü hiç kimse ona benden daha yakın olmayı haketmiyor. Ancak eğer buna engel olacak olurlarsa [Not 3] bu durumda bir hacamat kanı kadar dahi kan dökülmesin.[87]
İmam Hasan'ın (a.s) Cennetü'l Baki'deki Kabri Şerifleri
Defnedilmesi
Şeyh Tusi’nin naklettiğine göre[88] İmam Hasan Mücteba (a.s), kardeşi [[İmam Hüseyin}}’e (a.s), kendisini dedesi Hz. Resulü Kibriya’nın (s.a.a) yanına defnetmesini vasiyet etmiştir. Ancak bu işe birileri karşı çıkacak olursa, asla bunda ısrar etmemesini ve kesinlikle kan dökülmemesini istemiştir. Başka bir nakle göre, İmam Hasan, gusül verilip kefenlendikten sonra kendisini dedesi Hz. Resulullah’ın mezarının yanına götürmesini ve orada ahdini yeniledikten sonra büyük annesi Hz. Fatıma bint Esed’in yanına götürülerek orada defnedilmesini istemiştir.[89]
Hz. İmam Hasan’ın mübarek naaşı, Hz. Peygamber Efendimizin kabri şeriflerinin yanına getirildiği sırada, o sırada Medine valisi olan Said bin As [Not 4] ve Mervan silahlı bin adamıyla birlikte oraya gelir ve İmam Hasan’ın naaşının Efendimizin huzuruna götürülmesine mani olur.[90] Başka bir rivayette ise Aişe, siyah beyaz bir katıra binmiş ve oraya gelerek şöyle demiştir: “Hiç kimsenin evime girmesine izin vermeyeceğim.”[91] Sonunda İmam Hüseyin ağabeyinin naaşını alarak Cennetü’l-Baki mezarlığına götürerek orada defnetmiştir.[92]
Kaynakça
↑ Sünenu’l Kubra, Lil-Beyhaki, 331/4, tercüme: El-İmam Ali (a.s) min tarihi Dimeşk, s. 142, h. 236; Muntehab Fazailu’n Nebi ve Ehl-i Beytehu aleyhimu’s selam mine’s sihahi’s Sitte ve gayri huma mine’l Kutbu’l mu’teberet inde Ehli Sünnet, s. 279’dan naklen.
TURCAV Burs Başvuru Formunu PDF formatında bilgisayarınıza veya telefonunuza indirmek için: