Hz. İmam Hüseyin (a.s.)

Hüseyin bin Ali bin Ebi Talip (Arapça: الحسين بن علي بن أبي طالب); Şaban Hicri 4/Miladi 626 Medine'de dünyaya gelmiş ve 10 Muharrem Hicrî 61/Milâdi 10 Ekim 680, Kerbela'da şehit olmuştur. Hz. Muhammed'in (s.a.a) torunudur. İmam Ali ve Hz. Fatıma’nın (a.s) ikinci oğludur. Kisa Ashabının beşincisi, On İki İmamın üçüncüsüdür. Ebu Abdullah künyesi ile meşhurdur.

Şia ve Sünni tarihçilerin nakillerine göre; Hz. Peygamberimiz (s.a.a) İmam Hüseyin (a.s) dünyaya geldiğinde onun şehit olacağını bildirmiş ve Araplar arasında pek rastlanmayan Hüseyin adını koymuştur. Hz. Resul-ü Kibriya (s.a.a), onu ve kardeşi Hz. Hasan b. Ali’yi (a.s) cennet gençlerinin efendisi olarak ilan etmiştir. Bütün ümmetten, onları sevmelerini istemiştir. İmam Hüseyin'in (a.s) fazileti hakkında Hz. Muhammed'den (s.a.a) çok sayıda hadis nakledilmiştir.

SıffinCemel ve Nehrevan Savaşlarında babasının yanında yer alarak savaşmıştır. Kardeşinin imameti döneminde kardeşine destek vermiş ve Muaviye hayatta olduğu sürece Ağabeyi Hz. İmam Hasan’ın (a.s) barış antlaşmasına sadık kalmıştır. Ancak Muaviye’nin ölümüyle birlikte Yezid'in gücü ele almasına karşı çıkıp, Medine'den Mekke'ye gitmek zorunda kalmıştır. Kufelilerin daveti üzerine ailesi ve az sayıdaki dostlarıyla Mekke’den Kufe’ye doğru yola çıkmış, ancak Kufelilerin ihanet ve sadakatsizliklerinden dolayı, Kerbela’da Yezid’in ordusu tarafından kuşatılmış ve Aşura günü, İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı (yaklaşık 72 kişi) kahramanca savaştıktan sonra, susuz bir şekilde şehit edilmiştir. Geride kalan yakınları, Ehlibeyti ve yarenleri esir alınarak Kufe ve oradan da Şam’a gönderilmişlerdir.

İmam Hüseyin’in (a.s), Kerbela’daki şehadeti İslam tarihi açısından çok önemli ve tarihi etkileyen bir hadisedir. Emevi zalimlerine karşı zulme başkaldırısı, adının mukavemet, direniş ve şehadetle anılmasına sebep olmuş ve öte yandan zamanın zalimlerine karşı geniş katılımlı kıyamların sembolü olmuştur. Aşura vakıası, yüzyıllar boyu Müslüman toplumunun çeşitli edebiyat, yazım, resim ve kitabelerinde işlenmiş ve unutulmamıştır.

Nesep, Künye ve Lakapları

Nesebi

Hüseyin b. Ali b. Ebu Talip b. Abdulmuttalib b. Haşim (a.s) olup, Haşimi ve Kureyşi’dir. Babası Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s), annesi iki cihan kadınlarının hanımefendisi Hz. Fatımatu’z Zehra (s.a), dedesi kainatın efendisi Hz. Muhammed Mustafa'dır (s.a.a). Hasan, Muhammed ve Abbas adında kardeşleri vardır.[1]

Doğumu

İmam Hüseyin (a.s), Medine’de dünyaya gelmiştir. Dünyaya geliş tarihini bazıları Hicretin üçüncü yılı[2] , bazıları ise dördüncü yılı[3] olarak yazmışlardır. Lakin tarihçi ve muhaddisler arasında ortak görüş Hicretin dördüncü yılında dünyaya geldiği yönündedir. İmam Hüseyin’in (a.s), hangi gün dünyaya geldiği kesin olarak bilinmiyor. Öne çıkan görüşe göre, Şaban ayının üçünde dünyaya gelmiştir.[4] İbn Sa’d’ın[5] yazdığına göre, (Abbas b. Abdulmuttalib’in eşi) Ümmü Fazıl, Hz. Peygamberin (s.a.a) emri ile İmam Hüseyin’in dadılığını üstlenmiş ve bu şekilde İmam Hüseyin (a.s), Kusam b. Abbas’ın sütkardeşi olmuştur.[6]

Adının Konulması

Hasan ve güzel anlamına gelen "Hüseyin" kelimesi "Hasan" kelimesinin musaggarıdır. [Not 1] Bu adı ona Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) vermiştir.[7] Bazı hadislerde, İmam Hüseyin'in (a.s) isminin ilahi ilham ile Allah tarafından koyulduğu belirtilmiştir.[8] Buna göre Hz. Resul-ü Kibriya (s.a.a), herkese ilan ederek şöyle buyurmuştur:

“Ben, bu iki evladımın adlarını Hasan ve Hüseyin koymaya emredildim.”[9], “Harun, iki oğlunun adını Şubber ve Şubeyr koydu ve ben de bu iki evladımın adlarını Harun’un çocuklarına koyduğu adların aynısı olan Hasan ve Hüseyin olarak koyuyorum.”[10]

Bazı rivayetlerde Hasan ve Hüseyin isimlerinin, Hz. Harun'un (a.s) iki oğlunun adı olan Şubber ve Şubeyr isimlerinin muadili olduğu zikredilmiştir.[11] Bazı rivayetlerin vurguladığına göre Hasan ve Hüseyin (a.s) adlarının cennet isimlerinden olduğu ve İslam’dan önce bir sabıkasının olmadığı yönündedir.[12] Ehlisünnet kaynaklarında, Peygamberin (s.a.a) İmam Hüseyin'e (a.s) Hüseyin ismini vermeden önce, İmam Ali'nin (a.s) İmam Hüseyin (a.s) için Hamza[13] veya Harb[14] ismini seçtiği, ancak oğluna isim vermede Allah Resulünün (s.a.a) önüne geçmeyeceğini belirttiği nakledilmiştir.[15]

Künyeleri

İmam Hüseyin (a.s) dünyaya geldiğinde Hz. Resulullah (s.a.a) tarafından künyesi "Ebu Abdullah" olarak konulmuştur.[16] İmam Hüseyin'e (a.s) bu künyenin verilmesi Abdullah adında bir evladının olmasından kaynaklanmış olabilir.[17] Ebu Abdullah; Allah kullarının babası manasına gelmektedir. Bazıları ise bu künyenin verilme sebebini şöyle açıklamıştır: Eğer İmam Hüseyin (a.s) kıyam etmemiş olsaydı insanlığın kulluk etmeyeceği gibi, Allah'ın dininden hiçbir eser de kalmazdı; bundan dolayı İmam Hüseyin'i (a.s) Allah'ın bütün kullarının babası olarak kabul etmişlerdir.[18]

Ebu’ş-Şüheda (şehitler babası), Ebü’l Ehrar (özgürler babası) ve Ebu’l Mücahidin (Allah yolunda savaşan mücahitlerin babası) İmam Hüseyin’in (a.s) diğer künyelerindendir.[19]

Lakapları

İmam Hüseyin’e (a.s), çok sayıda lakap verilmiştir. “Seyyid-i Şebab-i Ehl-i Cennet” bu gibi lakaplar çoğunlukla kardeşi İmam Hasan’a (a.s) verilen lakaplarla müşterektir. İmamın has lakapları şunlardan ibarettir: Zeki, Tayyip, Vafi, Seyyid, Mübarek, Nafi, ed-Delilu ela Zatullah (Allah’ın varlığına delil), Raşit, et-Tabi-u Li-Merzatillah (Allah’ın rızasına tabi).[20][21]

İbn Talha Şafii, İmam Hüseyin’in (a.s) “Zeki” lakabının diğer lakaplardan daha meşhur olduğunu, “Seyyid-i Şebab-i Ehl-i Cennet” lakabının ise onun en önemli lakabı olduğunu belirtmiştir.[22] Şia İmamlarının bazı hadislerinde ise İmam Hüseyin (a.s), “Şehit” ve “Seyyidü’ş-Şüheda” lakapları ile anılmıştır.[23]

Eşleri ve Çocukları

Eşleri

Şehribanu: İmam Seccad'ın (a.s) annesidir. Tarihçilerin çoğu Şehribanu'yu İmam Seccad'ın (a.s) annesi ve Yezdgird'in kızı olarak bilmektedir. Ancak günümüz araştırmacıları bu konudan emin değillerdir.[24]

İmreu’l Kays’ın kızı Rubab: Rubab'ın edep ve akıl bakımından kadınların en iyisi ve en faziletlisi olduğu nakledilmiştir.[25] İmam Hüseyin'in (a.s) Rubab'tan Sekine ve Abdullah adında iki çocuğu oldu. Aşura günü daha kundakta olan Abdullah (Ali Askar) babasının kucağında şehit oldu.[26] Kerbela'da bulunan Rubab ise diğer esirlerle birlikte Şam'a gitti.[27]

Leyla: Ebu Murret b. Urve b. Mes'ud Sakafi’nin kızı[28] ve Meymuneydi.[29] İmam Hüseyin'in (a.s) Leyla ile ne zaman evlendiğine dair bir bilgi yoktur ve Ali Ekber (a.s) onun evladıdır.[30]

Ümmü İshak: Ümmü İshak,[31] Tarihi kaynaklar onu güzel ama kötü ahlaklı olarak yad etmektedir.[32] Şeyh Müfid İmam Hüseyin'in (a.s) ondan Fatıma adında bir evladının olduğunu zikretmektedir.[33]

Sülafe: Bazı kaynaklarda Kudae kabilesinden bir kadının da İmam Hüseyin’in (a.s) eşlerinden biri olduğu ve Cafer adında bir evlat dünyaya getirdiği belirtilmiştir.[34] Sibt b. Cevzi onun adının Sülafe, Beyhaki ise adının Melume olduğunu yazmıştır.[35] Yaşamı hakkında her hangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Çocukları

Eski kaynaklar İmam Hüseyin'in (a.s) 4 erkek ve 2 kız olmak üzere 6 çocuğunun olduğunu,[36] diğer kaynaklar ise 6 erkek ve 3 kız olmak üzere 9 evladının olduğunu belirtmiştir:[37]

Ali Ekber: İmam Hüseyin’in (a.s) Leyla'dan dünyaya gelen büyük oğludur.

AliŞiaların dördüncü imamıdır, Seccad ve Zeyne’l-abidin (a.s) künyeleriyle meşhurdur. Annesi Şehribanu’dur. Eski kaynaklarda ondan Ali Askar olarak söz edilmiştir.

Abdullah: İmamın Rubab’dan dünyaya gelen küçük evladıdır. Kaynakların çoğu onun şehit olduğu zaman çok küçük ve süt emme çağında olduğunu belirtmiştir.[38] Günümüzde Şialar onu Ali Askar adıyla bilmektedir.

Cafer: Annesi Kudae kabilesindendir. Kendisi İmam Hüseyin (a.s) hayatta iken dünyadan göçmüş ve ondan geride bir soy kalmamıştır.[39]

Fatıma: İmam Hüseyin’in (a.s) büyük kızıdır.[40] Annesi Talha b. Ubeydullah Teymi’nin kızı Ümmü İshak’tır. Fatıma’nın dünyaya geldiği tarih belli değildir, ancak annesinin İmam Hasan’ın (a.s) şehadetinden sonra (49 veya 50) İmam Hüseyin’le (a.s) evlendiğini göz önüne alırsak, o bu tarihlerden sonra dünyaya gelmiştir.

Sükeyne: İmam Hüseyin’in (a.s), küçük kızıdır. Onun annesi de Rubab’dır.

Kaynaklarda bu altı evladının yanı sıra, İmam Hüseyin’in (a.s) Ali Askar, Muhammed ve Zeynep adında iki erkek ve bir kız evladının olduğu zikredilmiştir.[41] İbn Talha Şafii ise İmam Hüseyin’in (a.s) çocuklarının sayısını 10 olarak belirtmiş, ancak 9 tanesinin adını belirtmiştir.[42] Ayrıca sonraki bazı tezkire ve mersiye kitaplarında İmam Hüseyin’in (a.s) 4 yaşındaki Rukayye isminde bir kızından da bahsedilmiştir.[43]

İmamet Öncesi Dönem

Hz. Fahr-i Kâinat Efendimizin (s.a.a) Yanında

Dosya:İmam Hüseyinin kapısı.jpg

İmam Hüseyin'in (a.s) Türbesinin kapısında Allah Resulü'nün (s.a.a) Hadisi

İmam Hüseyin (a.s), Hz. Fahri kainat Efendimiz (s.a.a) vefat ettiğinde yedi yaşındaydı. Ancak çocuk yaşta olmasına rağmen, Hz. Peygamberin (s.a.a) değerli Ehlibeyti ile birlikte tarihin önemli kesitlerinde yer almıştır. Örneğin Necran Hristiyanları ile MübahaleKisa Ashabı olayında, İslam Peygamberine (s.a.a) biat ve mektup yazımında şahit olması gibi hadiselere örnek gösterebiliriz.

İbn Sa’d et-Tabakatu’l Kubra kitabında, İmam Hüseyin’i (a.s), Hz. Resulullah’ın –vefat ettiğinde çocuk olan ve O'nun hiçbir savaşına katılmayan zümreden- beşinci tabaka ashabından saymıştır.[44]

Kendisi her zaman Hz. Resulullah’ın (s.a.a) muhabbet ve inayetini görmüştür. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kuşkusuz Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir.[Not 2] [45]

Ya’la Amiri, Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir:

"Hüseyin bendendir ve ben Hüseyin’denim; Allah onu seveni sevsin. Hasan ve Hüseyin Peygamber torunlarından iki torundur."[Not 3][46]

Selman-ı Farisi’den (r.a) nakledildiğine göre Hz. Hüseyin (a.s) Hz. Resulullah'ın (s.a.a), [47] ve babasının defin işlemlerine yetişmiştir.[48]

İmam Hasan’ın (a.s) Dönemi

İmam Hasan’ın (a.s), 10 yıl süren imamet ve altı ay kadar süren hilafet döneminde,[49] İmam Hüseyin (a.s) her zaman İmam Hasan’ın (a.s) yanında yer almış ve birlikte hareket etmiştir. İmam Hüseyin (a.s) her zaman İmam Hasan'ın (a.s) saygınlığını korumuştur. Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) şehadetinden sonra İmam Hasan (a.s) Müslümanların halifesi olmuştur. Dolayısıyla İmam Hüseyin (a.s), ağabeyi İmam Hasan’a (a.s) biat etmiştir. Orduyu Nuhayle'ye ve Mesken karargahına hazırlayıp gönderme konusunda ağabeyi İmam Hasan’la (a.s) birlikte çok önemli bir rol üstlenmiştir. [50]

Elde olan güvenilir kaynaklara göre, İmam Hasan (a.s) ile Muaviye arasında yapılan barış antlaşmasında bir grup Harici, İmam Hüseyin’den (a.s) bu siyasi antlaşmaya karşı çıkmasını ve Muaviye karşısında durmasını istemiş; ancak İmam Hüseyin (a.s), açık bir şekilde ağabeyinin Muaviye ile yaptığı antlaşmayı korumuş ve bu isteğe karşı çıkmıştır. Kays b. Sa’d, İmam Hüseyin’in (a.s) bu konudaki görüşünü sorunca İmam Hüseyin (a.s), açık bir şekilde görüşünü belirtmiştir.[51] Bazı nakillere göre; «İmam Hasan (a.s) benim imamımdır». Demiştir. .[52] İmam Hüseyin (a.s) barış antlaşmasından sonra ağabeyi ile birlikte Kufe’den Medine’ye giderek orada yaşamıştır.[53]

Yezid'in Hükumet Dönemi

Yezid b. Muaviye’nin kısa süreli saltanatı siyasi açıdan oldukça çalkantılı ve gergin geçmiş, 3 yıl ve birkaç ay süren bu dönemde daha çok iç başkaldırmaları bastırmak ve İslam topraklarında yaşanan karışıklıkları gidermek için çaba sarf etmiştir. Yezid, hükumeti boyunca her türlü muhalefete şiddetle karşılık vermiş ve daha muhalefetler büyümeden ortadan kaldırmıştır. Onun dönemindeki baskı ve zorbalık öyle bir hadde varmıştır ki Mes’udi, bu dönemi şöyle anlatmaktadır:

“Yezid’in yaşantısı ve tutumu Firavun’un tutumunun aynısıydı, hatta Firavun, adamlarına daha adil davranır ve genel ve özelin yanında daha insaflı bir tutum sergilerdi”[76] “Hükumetinin birinci yılında İmam Hüseyin’i (a.s) ve Peygamber Ehlibeyt'ini (a.s) öldürdü. İkinci yılında, Hz. Resulullah’ın (s.a.a) hareminin (Medine’yi) saygınlığını çiğnedi ve üç gün boyunca ordusuna (şehrin can, mal, namusunu) helal etti. Üçüncü yılında Kâbe’yi yerle bir edip ateşe verdi.”[77] Yezid’in bu kısacık hükumeti dönemindeki davranış ve tutumu, gelecekte Emevi hükumetinin sonunu getirecek çatışma ve muhalefetin önünü açtı.

Yezid, hilafete ulaşmadan önce müzik aletlerini çalıp oynayan ve içki içmesiyle tanınırdı.[78] Bunda o kadar çok aşırıya kaçardı ki babası Muaviye bile onu azarlar ve şarap içmekte aşırıya kaçmamasını isterdi.[79] Bundan dolayı Muaviye onu kendisine veliaht olarak atamak istediğinde bir grup Müslüman, bu duruma oldukça şaşırmış ve kabul etmemişlerdi. Muaviye, Yezid’in hiç de güzel olmayan bu şöhretini düzeltmek ve onu kamuoyunda iyi tanıtmak için kendisini, Hicretin 51. Yılında[80] Şam hacılarının lideri unvanı ile Mekke’ye gönderdi.[81] Ancak bu seferinde de Yezid, yine şarap içmekten kendini alı koyamamış ve Medine’ye girdikten sonra şarap eğlencesi düzenlemiştir.[82]

Hicretin 52. Yılında Yezid, Muaviye’nin emri ile Şam Ordusu ile birlikte Rum topraklarına doğru sefere çıktı.[83] Şam ordusu, Rum sınırlarına doğru harekete geçmiş, ancak Yezid, eşi Ümmü Külsüm ile birlikte Dir Murran[84] denilen yerde konaklamış ve ayyaşlık yaparak gönül eğlendirmekteydi. İslam ordusunun “Kazkazune”[85] denilen yerde kolera ve çiçek hastalığına yakalandığı ve ağır kayıplar verdiği haberini alan Yezid, hiçbir şey yapmaz ve tam bir küstahlık ve acımasızlıkla Müslümanların kolera ve çiçek hastalığına yakalanarak ölmelerinden hiçbir şekilde üzüntü duymadığını ortaya koyan şiirler okur. Muaviye bir sözden etkilenerek Yezid’e Müslümanların karargahına giderek onlara katılması emrini verir. O da zorla hareket ederek ordu ile birlikte Kostantiniye’ye gider.[86] Ancak şehri fethedemeyerek geri dönmek zorunda kalırlar. Bu savaşa İbn Abbas, Abdullah b. Zübeyr, Eyyüp el-Ensari ve başka önde gelen sahabeler de katılmıştır.[87]

Mekke ve Medine ileri gelenleri başta olmak üzere Müslümanların yoğun itirazlarına rağmen Muaviye, oğlu Yezid’e Müslümanlardan biat almak için yoğun çaba sarf eder ve sonunda Hicretin 56. Yılında Yezid için halktan biat almayı başarır.[88]

İmam Hüseyin’in Yezid’e Karşı Tepkisi

Muaviye, Hicretin 60.yılında Recep ayının on beşinde Dımeşk’te öldü.[89] Öldüğü sırada Yezid, Havarin’de bulunuyordu. Dımeşk’e ulaştığında halk ona biat etti.[90] Muaviye döneminde kendisine biat etmeyenlerden biat alma kararı alan Yezid,[91] Medine valisi Velid b. Utbe’ye bir mektup yazarak “Hüseyin b. Ali (a.s), Abdullah b. Ömer ve Abdullah b. Zübeyr’den kendi hilafeti için biat almasını ve biat etmeyenlerin ise boyunlarını vurmasını istedi.”[92] Daha sonra bir mektup daha yazarak şunu da vurguladı: "Benim tarafımda olanların ve olmayanların adlarını bana yaz ve mektubun cevabını da Hüseyin b. Ali'nin (a.s) başıyla bana gönder."[93]

Medine valisi bu konuda Mervan b. Hakem ile istişarede bulundu. Mervan şöyle dedi: “Eğer benim görüşümü kabul edersen halk Muaviye’nin ölümünden haberdar olmadan önce Hüseyin b. Ali (a.s) ve Abdullah b. Zübeyr’i çağır! Eğer biat ederlerse bir sıkıntı yok, ancak eğer kabul etmezlerse boyunlarını vur. Eğer bunlar biat etmez ve halk Muaviye’nin öldüğünden haberdar olursa, Hüseyin (a.s) ve Zübeyr’in oğluna tutunurlar ve büyük bir fitne çıkar. Ömer’in oğlunun ayaklanacak bir karakteri yoktur, ama eğer halk vaktinde onun peşinden gider ve hilafeti ona bırakırsa o başka.”

Velid, onları çağırtmak için peşlerinden Abdullah b. Amr b. Osman’ı gönderdi. Abdullah b. Zübeyr ve İmam Hüseyin (a.s) o sırada mescitte idiler. Abdullah b. Amr, onlara Velid'in mesajını iletti. Abdullah b. Amr’a gitmesini ve birazdan geleceklerini söylediler.

Velid'in görüşmek için belirttiği saat, valinin normalde halkı kabul ettiği bir saat değildi. İşte bu nedenle Velid'in elçisine "sen git biz de geleceğiz” dediler. Abdullah b. Amr gidince Abdullah b. Zübeyr İmam Hüseyin’e (a.s): "Sence neden bizi istiyor?" Diye sordu. İmam Hüseyin (a.s) Abdullah b. Zübeyr'e şöyle buyurdu: "Öyle sanıyorum ki Muaviye b. Ebî Süfyan öldü ve onun ölüm haberi yayılmadan Yezid için bizden biat almak istiyorlar.” Abdullah b. Zübeyr: "Ben de aynı görüşteyim. Şimdi sen ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi.

İmam Hüseyin (a.s) buyurdu ki: “Valinin yanına gideceğim!” Sonra İmam (a.s) mescitten dışarı çıktı. Akrabalarından bir grubu toplayarak hükumet konağına gitti ve onlara şöyle dedi: "Ben Velid'in yanına gidiyorum; çağırırsam veya Velid'in bağırıp öfkelendiğini görürseniz hemen içeri girip etrafımı sarın; aksi durumda benim gelmemi bekleyin."

İmam içeri girdiğinde Mervan b. Hakem, Velid'in yanı başında oturmuştu. Velid, Yezid'in mektubunu İmam Hüseyin’e (a.s) okuyarak Yezid adına kendisine biat etmesini istedi. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: “Benim gibi birisi gizli olarak biat etmez, tüm Medine halkını ve beni davet et, bakalım ne olacak?” Bunun üzerine Velid, İmam Hüseyin’in (a.s) önerisi karşısında: “O halde selametle git” dedi. Olaya tanık olan Mervan Velid'e hitaben şöyle dedi: “Onu bırakma! Eğer biat etmeden giderse, artık bir daha onu bulamazsın. Eğer biat etmezse onu öldür.” İmam Hüseyin (a.s) öfkelenerek şöyle dedi: “Ne sen beni öldürebilirsin, ne de o!.”

Bu durum üzerine İmam Hüseyin (a.s) yarenleri ile birlikte Yezid'e biat etmeden Mekke’ye doğru yola çıktılar.[94] Bu yolculukta Muhammed Hanefiyye[95] dışında İmam Hüseyin'in (a.s) kardeşleri, oğulları ve yeğenleri olmak üzere yakınlarının çoğu O'na eşlik etti.[96]

Beni Haşim'in yanı sıra İmam Hüseyin'in (a.s) yarenlerinden yirmi bir kişi de bu yolculukta İmam'a katıldı.[97] İmam Hüseyin (a.s) beş günden sonra Hicretin 60. yılı Şaban ayının üçünde Mekke'ye ulaştı[98] ve Mekke sakinleri ve Allah’ın evinin ziyaretçilerinin yoğun ilgisiyle karşılaştı.[99] İmam Hüseyin (a.s) Şaban ayının üçünden Zilhicce ayının sekizine kadar; yani 4 ay beş gün Mekke’de ikamet etti.

Kufelilerin Mektupları

Şam yönetimi, Hicaz’dan biat alma telaşındayken, Kufe’de gelecekte baş gösterebilecek fırtınalar kopmaktaydı. Ali Şiaları yirmi yıllık Muaviye döneminde yüzlerce şehit vermiş ve yüzlercesi yahut daha fazlası da zindanlarda bulunmaktaydı. Halk, Muaviye’nin ölüm haberini alınca rahat bir nefes aldı.

Ali Şiaları, Süleyman b. Surad Huzai’nin evinde bir araya geldi. Konuşmalar yapıldı ve ardından mektup yazarak İmam Hüseyin'i (a.s) Kufe'ye davet ettiler.[100] Kılıktan kılığa giren hemşehrilerinden haberdar olan Süleyman b. Surad, şöyle bir konuşma yaptı: “Ey insanlar! Eğer canınızdan korkuyor ve meydan ehli değilseniz, İmamı boşuna aldatmayın!” sesler yükseldi ve hep bir ağızdan şöyle demeye başladılar: “Asla ve asla, bizler canımızdan vazgeçtik ve Yezid’i devirip Hüseyin’i (a.s) hilafete çıkaracağımıza dair kendi kanımızla ahitleştik!”

Daha sonra İmam Hüseyin’e (a.s) şöyle bir mektup yazdılar: “Allah’a hamdolsun ki, Muhammed (s.a.a) ümmetinin iyilerini öldürüp kötülerini iş başına getirdiği düşmanı helak oldu. Müslümanların beytülmalını güçlü ve zenginler arasında paylaştırırdı. Şimdi senin yöneticiliğinin önünde hiçbir engel kalmadı. Bu şehrin hakimi, Numan b. Beşir hükumet sarayında yaşamakta. Bizler ne ona encümenlik ediyor ve ne de namazlarına katılıyoruz.”

Birinci mektubun gönderilmesinden iki gün sonra Kufeliler İmam Hüseyin’e (a.s) 150 mektup daha gönderdiler.[101] İki gün sonra yine mektup gönderildi.[102] Bu mektupların hepsinin içeriğinde İmam Hüseyin (a.s) Kufeye davet ediliyordu.

Mektupların sayısı çoğalınca [103] İmam Hüseyin (a.s) Kufe halkına mektup yazdı.[104] Mektubu amcasının oğlu Müslim b. Akil'e verdi ve şehrin durumunu gözlemleyerek kendisine gerekli bilgileri vermesi için Irak'a gönderdi.[105]

Diğer yandan, Müslim b. Akil, İmam Hüseyin’in (a.s) mektubu ile Kufe’ye gider. Kufe halkı, Müslim’i oldukça sıcak bir şekilde coşku ve iştiyakla karşılar. Temiz inançlı bir Müslüman olan Müslim b. Akil, kendisine coşkuyla biat eden Kufe halkının kolay bir şekilde ondan vazgeçeceğini ve onu yalnız bırakacaklarını sanmadığından İmam Hüseyin’e (a.s) mektup yazarak O'nu (a.s) Kufeye davet eder.[106]

Mekke'den Kufe’ye Hareketi

İmam Hüseyin (a.s) dört ay beş gün Mekke’de ikamet ettikten sonra, Salı günü Zilhicce ayının 8. günü (Terviye günü),[107] yani Müslim b. Akil'in şehit edildiği gün, 82 kişiyle beraber[108] Kufe’ye gitmek üzere Mekke’den ayrıldı.

İmam Hüseyin (a.s), Müslim b. Akil’in mektubunu alır almaz kadınlar, çocuklar ve bir grup ashabı ile birlikte Irak yolunu tutar. Öte yandan Yezid’in fermanını alan Ubeydullah b. Ziyad, Kufe’ye doğru yola çıktı. Ubeydullah, Irak ve özellikle Kufe halkını çok iyi tanıyordu. Babası yıllarca bu şehirde valilik yapmış ve Ubeydullah da babasının eli altında burada yetişmişti. Küfe halkına nasıl davranacağını çok iyi biliyordu. Şehre ulaşır ulaşmaz, hemen şehrin ileri gelenlerini tehdit ve rüşvetlerle kendi yanına çekti ve onların yardımı ile casuslar göndererek Müslim’in kaldığı yeri öğrendi. İlk önce Müslim b. Akil’i ağırlayan Hani b. Urve’yi hapse attı. Bunun üzerine, Müslim taraftarlarını savaşa çağırır, ancak sayılarının yüz bin kadar olduğu söylenen halk, hiçbir cesaret örneği göstermeden ve hiçbir çatışmaya girmeden bir gün içinde Müslim b. Akil’in yanından ayrılırlar. Müslim akşam namazını kıldığında bir kişiyi bile yanında bulamaz. Hükumetin güçleri sonunda Müslim’in sığındığı yeri de tespit eder ve Müslim tutuklanır. Sonra Ubeydullah’ın emri ile o ve Hani b. Urve’yi öldürerek başsız bedenlerini iplere bağlayarak Kufe sokaklarında dolaştırırlar. Kufe’nin ileri gelenleri hiçbir şey olmamışcasına öylece evlerinde kala kalırlar![109]

İmam Hüseyin (a.s) Mekke’den çıktıktan sonra Irak yolunda Müslim ve Hani’nin öldürüldüğünü ve Kufe halkının ahitlerine sadık kalmadıkları haberini alır. Durumu ashabına anlatır ve onlara yanından ayrılmaları için izin verir. Bir grup yanından ayrılır, ancak ailesi ve özverili ve imanlı az sayıdaki ashabı onu yalnız bırakmaz.

İmam Hüseyin (a.s) Kufe’ye yaklaştığında, Zu Hasm bölgesinde Ziyad’ın öncü birlikleri ile karşı karşıya gelir. Ordunun komutanı, Beni Riyah kabilesinden Hür b. Yezid’dir. Ordusuyla İmam Hüseyin’in (a.s) yolunu keserek onları Kerbela denilen yere sürüklerler.

Bu arada Ubeydullah’ın elçisi, Hür’e yazılan bir mektup getirir ve mektupta şunları yazılmıştı: “Mektubum sana ulaştığında ve habercim yanına geldiğinde, Hüseyin’e (a.s) baskı yap ve onu kurak, susuz ve ot yeşermeyen bir çölde durdur. Elçime, emrimi yerine getirene kadar senin yanından ayrılmamasını emrettim”.[110]

Hür de Ubeydullah’ın yazmış olduğu mektubu İmam’a (a.s) okuduktan sonra İmam Hüseyin (a.s) Hür’e şöyle buyurdu: “Bırak “Neyneva” veya “Gazıriyye”[111] bölgesinde duralım”. [112] Hür ise cevap olarak bunun mümkün olmayacağını, zira Ubeydullah’ın mektubu getiren habercisini casusluk yapmak için görevlendirdiğini söyledi. Bunun üzerine iki ordu Kerbela'ya kadar beraber hareket etti ve Kerbela'ya ulaşınca Hür ve askerleri İmam Hüseyin'in (a.s) ve ashabının önünde durarak ilerlemelerine engel oldular.[113]

Kufe hakimi Ubeydullah b. Ziyad, İmam Hüseyin’in (a.s), Kufe’ye yaklaştığı haberini alınca, Ömer b. Sa’d b. Ebu Vakkas komutanlığında bir orduyu onlara doğru gönderir. Ubeydullah b. Ziyad, İmam Hüseyin’den (a.s) Yezid’e biat etmesini ister, ancak İmam Hüseyin (a.s) bu istekten imtina edip kabul etmez.[114]

Şehadeti

Kerbela Faciası

Çoğu kaynaklar, İmam Hüseyin'in (a.s) Kerbela’ya giriş tarihini Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikisi olarak nakletmektedir.[115] Ömer b. Sa’d da, İmam Hüseyin'in (a.s) kafilesinin Kerbela’ya yerleşmesinin ertesi günü, yani Muharrem ayının üçüncü günü Kufe halkından dört bin kişi ile birlikte Kerbela’ya geldi.[116]

İmam Hüseyin (a.s) İbn Sa’d’ın neden buraya geldiğini sormak için gönderdiği mesajın cevabında şöyle buyurdu: “Şehrinizin halkı bana mektup yazarak buraya gelmem için davet ettiler, şimdi beni istemiyorlarsa geri dönerim.”[117] İbn Sa’d, Ubeydullah’a mektup yazarak onu İmam’ın (a.s) sözlerinden haberdar etti.[118]

Ubeydullah b. Ziyad'da Ömer b. Sa’d’ın mektubuna cevap olarak ondan Hüseyin (a.s) ve yarenlerinden Muaviye b. Yezid için biat almasını istedi.[119] Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) ile Ömer b. Sa'd arasında üç veya dört kez konuşma gerçekleşti.[120] Bazı kaynaklara göre, İmam (a.s) ve Ömer b. Sa'd, İmam Hüseyin'in (a.s) Kerbela'dan gitmesi noktasında anlaşmış, ancak Ubeydullah'ın muhalefet etmesiyle bu olay gerçekleşmemiştir.[121]


Muharrem Ayının 7. günü

Muharrem ayının yedinci günü Ubeydullah b. Ziyad, Ömer b. Sa’d’a mektup yazarak ondan Hüseyin (a.s) ve yarenleri ile Fırat Nehri arasında engel oluşturmasını ve hatta bir damla su bile verilmemesini emretti. İbn Ziyad’ın mektubu Ömer Sa’d’ın eline ulaşınca Amr b. Haccac’a, beş yüz atlı ile beraber Fırat suyunun yanına gidererek İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerinin suya ulaşmasına mani olmasını emretti.[122]


Tasua Günü

Şimr b. Zi’l Cevşen Muharrem ayının dokuzunda Perşembe günü ikindi namazından sonra, İbn Sa’d’a katıldı. Şimr Ümmü’l Beninle bir taifeden olması hasebiyle Ubeydullah’tan Ümmü’l Benin’in (a.s) evlatları için emanname almıştı;[123] ancak Ümmü’l Benin’in evlatları emannameyi kabul etmediler.[124] İmam Hüseyin (a.s) düşman ordusunun Tasua günü saldırma niyetinden haberdar olunca, kardeşi Abbas'a şöyle buyurdu:

“Onların yanına git, eğer yapabilirsen, onları yarın sabaha kadar ikna et. Bizler de bu geceyi ibadetle geçirelim. Allah’a münacat edelim, niyazda bulunalım ve namaz kılalım. Allah biliyor ki ben namaz kılmayı, kitabını okumayı, dua ve istiğfar etmeyi çok seviyorum.”[125]

Bunun üzerine Hz. Abbas b. Ali (a.s) düşman ordularının yanına gitti ve onlara İmam Hüseyin’in (a.s) mesajını iletti. Ömer b. Sa'd, önce karşı çıksa da, bazı komutanlarının isteği üzerine, İmam Hüseyin (a.s) ve yarenlerine bir gece zaman verir.[126] O gün İmam Hüseyin (a.s) ve ashabının çadırları düşman ordusu tarafından muhasara altına alınarak kuşatıldı.


Aşura Gecesi

İmam Hüseyin (a.s) gecenin ilk vakitlerinde yarenlerini bir araya toplayarak onlara şöyle hitap etti: “Ben kendi yarenlerimden ve Ehlibeytimden (a.s) daha sadık ve vefalı bir kimse bilmiyor ve tanımıyorum! Yarın savaş günüdür ve ben biatimi üzerinizden kaldırıp sizin üzerinizdeki bütün haklarımdan vazgeçiyorum. Herkesin gecenin karanlığından yararlanarak kendi yolunu tutması ve buradan uzaklaşmasına izin veriyorum.”

İmam Hüseyin’in (a.s) konuşması sona erince, önce İmam'ın (a.s) Ehlibeyti ve daha sonra da yarenleri birbiri ardınca ayağa kalkarak, sonuna kadar İmam’la (a.s) birlikte olacaklarını ve onu her türlü destekleyeceklerini vurgulamakla beraber biatlarında vefalı ve kararlı olduklarını vurguladılar.[127]


Aşura Günü

İmam Hüseyin (a.s) sabah namazını eda ettikten sonra,[128] ordusunun saflarını (32 atlı ve 40 yaya) düzenledi.[129] İmam Hüseyin (a.s) savaşın başlamasından önce Kufe ordusuna hücceti tamamlamak üzere atına binerek ashabından birkaç kişi ile birlikte düşman ordusunun yanına yaklaştı ve onlara nasihatlerde bulundu.[130]

Aşura sabahı Hür b. Yezid-i Riyahi İbn Sa’d’ın ordusunu terk ederek İmam Hüseyin’in (a.s) ordusuna katıldı.[131] Aşura günündeki ilk saldırılar gruplar halinde gerçekleşti. Bazı tarihi kaynaklar bu ilk saldırılar sonucunda İmam Hüseyin’in (a.s) elliye yakın ashabının şehit olduğunu nakletmiştir.[132] İmam’ın (a.s) sahabelerinin şehit olmasından sonra Ehlibeyti savaş için hazırlandı. Beni Haşim’den savaş için ilk izin isteyen ve şehit olan Ali Ekber b. Hüseyin (a.s) idi.[133] Ali Ekber’in şehadetinden sonra İmam Hüseyin’in (a.s) diğer Ehlibeyti birbiri ardınca meydana giderek şehit oldular. İmam Hüseyin’in (a.s) ordugâhının muhasara altında bulunmasından dolayı su getirme vazifesi ona verilen Ebu’l Fazl Abbas da –ordunun sancaktarı ve çadırların koruyucusu- su getirmek için gittiği Fırat kıyısında, İbn Sa’d’ın İmam’ın ordusunun suya ulaşmaması için koyduğu bekçilerle girdiği savaş sonucunda şehit düştü.[134]

Bütün ashap, ensar ve Beni Haşim


TURCAV Burs Başvuru Formu


TURCAV Burs Başvuru Formunu PDF formatında bilgisayarınıza veya telefonunuza indirmek için:

Hemen İndir