İmam Mehdi (Arapça: الإمام المهدي), İmam Zaman ve Hüccet İbni'l-Hasan diye meşhur olan Muhammed b. Hasan , Hz. İmam Hasan Askeri’nin (a.s) tek oğludur ve on iki imamın sonuncusudur. İsmi ve künyesi Hz. Resul-ü Kibriya Efendimizin (s.a.a) ismi ve künyesi ile aynıdır. Hicretin 255. yılında Şaban ayının on beşinde dünyaya geldi. Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve önceki İmamlar, Hz. Mehdi’nin (a.f) geleceğini müjdelediği için onunla çağdaş olan hükumet, onu ele geçirme peşine düşmüştür. Dolayısıyla İmam Hasan Askeri (a.s) oğlunun dünyaya gelişini gizlemiş ve kendi yaşamı boyunca onu güvendiği dostlarından az sayıda insanlara göstermiştir.
İmam Mehdi (a.s) beş yaşında iken (h. 260) imamet makamına erdi. Bu tarihten itibaren Küçük Gaybet'i bitene kadar dört naip diye bilinen elçileri aracılığı ile tanınmakta ve insanlarla iletişim kurmaktaydı. Son naibin vefatından (h. 329) sonra büyük Gaybet başlamıştır. Günümüzde de büyük Gaybettedir ve tıpkı hadislerin bildirdiğine göre İmam Mehdi’nin (a.s) zuhur tarihi hiçbir şekilde belli değildir. Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) İmam Mehdi (a.f) hakkında buyurmuş olduğu hadisler yalnızca Şia kaynaklarında yer almamış, bilakis Ehlisünnetin kaynak kitaplarında da kayda değer sayıda nakiller yer almaktadır.
Şia inancına göre İmam Mehdi (a.s) ilahî semavi dinlerin beklediği, geleceği vaat edilmiş olan kişidir ve gelişi ile dünyayı adaletle dolduracak ve evrensel ilahî hükumeti kuracaktır.
Çeşitli yerlerdeki birçok mekân İmam Mehdi’ye (a.s) atfedilmiştir. Örneğin: Samerra şehrindeki “serdab”, Mescid-i Sehle ve Kum’daki Mescid-i Cemkeran. Bazı hadislere göre Gaybet döneminde de İmam Mehdi (a.s) ile görüşmek mümkündür. Büyük Şia âlimleri, bazı kişilerin İmam Mehdi (a.s) ile defalarca görüştüklerini kitaplarında nakletmişlerdir.
Şia hadislerinde, Şiaların On İkinci İmamı, Hz. Mehdi (a.s) hakkında Muhammed, Ahmed ve Abdullah gibi isimler nakledilmiştir. Tüm bunlara rağmen Şialar yanında daha çok Mehdi ismi ile tanınmıştır.[1] Çeşitli hadislere göre, ismi Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) ismi ile aynıdır.[2] “Kâfi” ve “Kemalü’d-Din” gibi bazı Şia hadis kitaplarında ismi Muhammed anlamında “م ح م د” (m-h-m-d) ayrı yazıldığı görülmektedir[3] Bu şekildeki belirgin olmayan yazı, isminin anılmasını yasaklayan çok sayıdaki hadislerin etkisinden kaynaklanmaktadır.[4]
Şia kaynaklarında zikredilen çok sayıdaki hadis, On İkinci İmam'ın gerçek adının (Muhammed) anılmasını yasaklamış ve haram kılmıştır.[5] Şia âlimleri nezdinde bu hadislerin analizinde iki yaklaşım öne çıkmıştır; Seyyid Murtaza, Fazıl Mikdad, Muhakkik-i Hilli, Allame Hilli ve başka birkaç âlim, bu hürmetin takiye zamanıyla sınırlı olduğu, buna karşın, Mir Damad ve Muhaddis Nuri gibi âlimler gerçek isminin anılmasının haram oluşunun zuhur gerçekleşene kadar tüm zamanlarda geçerli olduğu görüşündedirler.[6]
Şiaların On ikinci İmamı Hz. Mehdi (a.f), tarihî, kelâmi kitaplarda, dua ve ziyaretnamelerde çok sayıda lakap ve künye ile vasfedilmiştir. Bunlardan en meşhurları şunlardır: “Mehdi, Kaim, Sahibu'z-Zaman, Ebu Salih, Muntazar, Hüccetullah, Bakiyetullah, Muntakim, Mev'ud, Hatemü’l-Evsiya, Gaib, Me’mul ve Muztar.”
İmam Mehdi (a.s) için başka isim, lakap ve künyeler de zikredilmiştir. Örneğin “Necmu’s-Sakib” kitabında 182 isim ve lakap zikredilmiş ve “Namname-i Hz. Mehdi (a.s)” kitabında ise 310 dolayında isim ve lakap nakledilmiştir.
Muhaddis Nuri, “Necmu’s-Sakib” kitabında, muteber ve senetli tüm isim ve lakapları bir araya topladığını iddia etmiştir. Bunun için kesin olmayan araştırmalara güvenmemiştir ve eğer aksi bir durum söz konusu olsa idi, İmam’ın çeşitli kitaplarda zikredilen isim ve lakapları bunun birkaç katı olurdu. Bu lakaplardan bazıları şunlardır:
“Ahmed, Ebu’l-Kasım, Ebu Salih, Bakiyetullah, Beledü’l-Emin, Burhanullah, Bakiyetu’l-Enbiya, Hüccet, Hak, Hatemu’l-Evsiya, Hatemu’l-Eimme, Halef veya Halef-i Salih, Halifetullah, Halifetu’l-Etkiya, Sahib-i Zaman, Sahib-i Asr, Sahibu’l-Emr, Mehdi, Mev’ud, Muntazar, Muztar ve Varis.”[7][Not 1]
Şiaların On ikinci imamının isim ve lakapları, Ehlisünnet kaynaklarında da nakledilmiştir. Her ne kadar bu kaynaklar, daha çok “Mehdi” isminden yararlansa da diğer isim ve lakaplar daha az zikredilmiştir. “Kaim” lakabı, Ehlisünnet kaynaklarında nadiren bulunmaktadır. Sünni kaynaklarda nakledilen bu isim ve lakaplardan bazıları şunlardır:
Ana Madde: İmam Hasan Askeri (a.s)
Şia inancına göre İmam-ı Zaman’ın (a.s) babası, on birinci imam Hz. Hasan Askeri’dir (a.s). Bazı Ehlisünnet mensubu kişiler, Şiaların yanında zayıf ve geçersiz olan bir hadis gereği İmam Mehdi’nin (a.s) babasının adının Abdullah olduğunu iddia etmişlerdir.[9]
Sahibu’l-Emir Hz. Mehdi’nin (a.s) annesi çeşitli isimlerle zikredilmiştir. Örneğin: Nergis, Süsen, Sakyl veya Saykel, Hadise, Hekime, Melike, Reyhane ve Ğamt.[10]
İmam Mehdi’nin (a.s) annesinin yaşamı ve özellikleri hakkında dört çeşit rivayet bulunmaktadır. Bunlardan ilki Şeyh Saduk’un “Kemalu’d-Din ve Tamamu’n-Ni'met” kitabında naklettiği[11] ve İmam Mehdi’nin (a.s) annesinin Rum imparatorunun kızı ve prenses olduğunu belirten rivayetler; İmam Mehdi’nin annesinin yaşamına değinmeden yalnızca İmam Cevad’ın (a.s) kızı ve İmam Mehdi’nin (a.s) halası Hekime Hatun'un eğitim ve terbiyesi altında yetiştiğine değinen rivayetler.[12] Üçüncü grup rivayetler ise -Mesudi, “İsbatu’l Vasiyet” kitabında nakletmiştir-[13] İmam Mehdi’nin annesinin Hekime Hatun'un eğitimine tabi tutulmasının yanı sıra, yine o evde dünyaya geldiğine dair nakledilmiş rivayetlerdir. Dördüncü grup rivayetlerin ise ilk üç grup rivayetlerle temelden farkları bulunmaktadır. Bu rivayetlerde İmam Mehdi’nin (a.s) annesinin, siyahi bir cariye olduğu belirtilmiştir.[14] İlk üç kategorideki rivayetleri birbirlerinin tamamlayıcısı olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak dördüncü kategorideki rivayetlerin diğer rivayetlerle örtüşen bir yanı yoktur. Buna rağmen bazıları, bu dört kategorideki rivayetleri bütünleştirmek ve toplamak için bu kadının İmam Mehdi’nin (a.s) vasıtayla annesi veya annesinin dadısı olduğunu ileri sürerek rivayetleri örtüştürmeye çalışmışlardır.[15]
Hz. Hekime Hatun (s.a) Gerçekte Şiaların dokuzuncu İmamı, Hz. İmam Cevad’ın (a.s) kızı ve on birinci imam olan Hasan Askeri’nin (a.s) halasıdır. Dört imamla aynı dönemde yaşamış ve Şii kaynakların belirttiğine göre İmam Mehdi’nin (a.s) dünyaya gelişinin tanığı ve ravisidir. İmam Mehdi’nin (a.s) annesi, onun evinde eğitim görmüş ve İmam Mehdi’nin dünyaya gelişi ile ilgili birçok rivayet onun kanalıyla nakledilmiştir.[16]
Cedde veya Hudeys, İmam Hasan Askeri’nin (a.s) annesi ve İmam Mehdi’nin (a.s) büyük annesidir. Hadislerde Cedde adıyla anılmıştır. Kaynakların belirttiğine göre İmam Hasan Askeri (a.s) şehit olduktan sonra Şiaların işleri genel olarak onun omuzlarına yüklenmiş ve Şiaların korunmasında temel bir rol üstlenmiştir.[17]
İmam Mehdi’nin (a.s) amcası, Cafer b. Ali, İmam Hasan Askeri (a.s) şehit olduktan sonra, imamet iddiasında bulunmuştur. Bu yüzden kendisine Cafer-i Kezzab (yalancı Cafer) denmiştir. Rivayetlerde, isyankâr, günahkâr ve büyük günahlara düşen biri olarak geçmiştir. O, İmamet iddiasının yanı sıra İmam Hasan Askeri’nin (a.s) varisini inkâr ederek, zamanın devlet adamlarını on ikinci imam olan Hz. Mehdi (a.s) aleyhine kışkırtmıştır.[18] Bazı kaynaklara göre, ömrünün sonuna kadar iddiasını sürdürmüş ve kendisini imam olarak bilmiştir. Bazı rivayetlerde ise imamet iddiasından vazgeçtiği ve tövbe ettiği belirtilmiş ve bu yüzden Şiiler onu Cafer-i Kezzab yerine Cafer-i Tayyip olarak anmıştır. Cafer b. Ali 45 yaşında Samerra’da vefat etmiştir.[19]
İmam Mehdi’nin (a.s) dünyaya geliş zamanı konusunda fikir ayrılıkları vardır. Bazı eski kaynaklarda İmamın doğuş tarihine değinilmemiş ve bunun gizli olduğu belirtilmiştir.[20] Ancak birçok Şia ve bazı Sünni rivayetlerde, İmam Mehdi’nin (a.s) hicretin 255.[21] veya 256.[22] yılında dünyaya geldiği belirtilmiştir.
İmam Mehdi’nin (a.s) hangi ayda dünyaya geldiği konusunda da fikir ayrılıkları vardır. Ancak meşhur olan görüş, Şaban ayında dünyaya geldiği görüşüdür ve birçok eski Şii kaynaklarda bu ayda dünyaya geldiği belirtilmiştir.[23] Buna rağmen bazı Şii[24] ve Sünni[25] kaynaklarda Ramazan ayında dünyaya geldiği ve bazı Sünni kaynaklarda ise[26] Rebiülevvel veya Rebiülahir ayında dünyaya geldiği de yazılmıştır.
Tarihi kaynaklarda, ay ve gün olarak ne zaman dünyaya geldiği konusunda on bir farklı rivayet nakledilmiştir. Bunlardan Şaban ayının on beşinci günü en meşhuru ve bilinenidir.[27] Şia âlimlerinden Kuleyni, Mes'udi, Şeyh Saduk, Şeyh Müfid, Şeyh Tusi, Fettal Nişaburi, Eminu’l-İslam Tabersi, Seyyid İbni Tavus, İbni Taktaki, Allame Hilli, Şehid-i Evvel, Kef’emi, Şeyh Bahai… ve Ehlisünnet âlimlerinden İbni Hallikan[28], İbni Sebbag Maliki, Şa’rani Hanefi, İbni Tolun ve diğerleri de bu görüşü kabul etmişlerdir. Ramazan ayının ilk Cuma akşamı veya Ramazan ayının Cuma gecelerinden bir gece rivayeti de Şeyh Saduk’un “Kemalu’d-Din” kitabında nakledilmiştir.[29]
Bu konuda görüş belirten tarihçiler, İmam Mehdi’nin (a.s) babası İmam Hasan Askeri’nin (a.s) Samerra’daki evinde dünyaya geldiğini belirtmişlerdir.[30] Bu evin “Raze” veya “Vesafe” adında bir mahallede olduğu yazılmıştır.[31] Bu ev, şu anda İmam Hadi ve İmam Hasan Askeri’nin (a.s), türbesinin olduğu yerdir.[32] Nakledilen bazı nakillere göre İmam Hadi (a.s) ve İmam Askeri (a.s), İmam Mehdi (a.s) dünyaya gelmeden yıllar önce Samerra’ya -Abbasi halifelerinin merkezi-[33] çağrılmış ve ömürlerinin sonuna kadar orada yaşamışlardır.[34]
İmam Mehdi’nin (a.s) doğumu hakkında meşhur olan rivayet İmam Askeri’nin (a.s) halası Hz. Hekime Hatun’un (r.a) naklettiği rivayettir. Şeyh Saduk’un (r.a) rivayet ettiği bu hadisin bazı kısımları şöyledir: İmam Hasan Askeri (a.s) beni yanına çağırdı ve şöyle buyurdu: ‘‘Ey halacığım! Bu gece yanımızda kal. Bu gece Şaban’ın on beşinci gecesidir ve Allah Teâlâ, bu gece -yeryüzündeki- hüccetini zahir edecektir.’’
Dedim: Annesi kimdir?
Buyurdu: Nergis
Dedim: Fedanız olayım! Onda hiçbir gebelik belirtisi yoktur.
Buyurdu: Sana dediğim gibidir.
Gelip selam vererek oturdum. Nergis geldi ve ayakkabılarımı çıkararak ‘ey benim hanımım ve ailemin hanımı nasılsınız? Dedi.
Dedim: Sen benim hanımım ve ailemin hanımısın.
Nergis, bu sözlere alınmış bir edayla "Halacığım! Bu nasıl söz?" Dedi.
Dedim ki: Sevgili kızım! Allah Teâlâ, bu gece sana dünya ve ahiret'in efendisi olan bir evlat verecektir. Nergis benim bu sözümden dolayı utanarak hayâ etti. İftardan sonra namazımı kıldım ve yatağıma gittim. Gece yarısından sonra uykudan uyanıp gece namazını kıldım. Namazdan sonraki tesbihat ve amelleri yerine getirdikten sonra tekrardan uyudum. Sonra tedirgin bir şekilde uyandım. Nergis’in de uyanık olduğunu gördüm. Gece namazı kılıyordu.
Şafağın söküp sökmediğini anlamak için odadan dışarı çıktım. İlk şafağın söktüğünü ve Nergis'in uyuduğunu gördüm. Bu arada “neden Allah'ın hücceti doğmadı” diye içimden geçirmeye başladım. Birden Ebu Muhammed (İmam Askeri) yan odadan seslendi: “Halacığım acele etme, vaat edilen saat yakındır.” Ben oturdum ve Secde ve Yasin surelerini kıraat etmeye başladım. Kur'an okuduğum sırada birden Nergis hatun acıyla uyandı. Ben aceleyle onun yanına gittim ve ‘‘Allah aşkına, bir şey hissediyor musun?” diye sordum. Evet, dedi. Ben “Allah'ın adını zikret, bu sana akşam söylediğim şeydir, endişelenme, sakin ol” dedim. Bu arada onunla benim arama nurdan bir perde geldi. Bende ve Nergis hatunda bir gevşeklik oluştu ve efendimin (Hz. Mehdi’nin) sesiyle kendime geldim ve dünyaya geldiğini anladım. Nergis'in üstündeki örtüyü kaldırdığımda efendimi secde halinde gördüm. Onu kucağıma alıp pak ve temiz olduğunu gördüm.
Ebu Muhammed (İmam Hasan Askeri (a.s)) “Halacığım! Oğlumu benim yanıma getir” diye seslendi. Ben bebeği onun yanına götürdüm. İmam (a.s) kollarını açarak onu kucağına aldı. Dilini bebeğin ağzına koydu ve elini, bebeğin gözüne, kulağına ve eklemlerine sürdü. “Ey oğlum! Konuş’’diye buyurdu.
Dedi ki: “Eşhedu En La İlâhe İllâllah vehdehu la şerikeleh ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah”.
Sonra İmam Ali (a.s) ve diğer İmamlara sırayla selam gönderdi. Sıra babasına gelince ona da selam verdi.”[35]
Abbasi halifeleri, Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeytinin (a.s) rivayetlerinden on ikinci İmam'ın, İmam Mehdi (a.s) olduğunu biliyorlardı. Dolayısıyla İmam Hasan Askeri'yi (a.s) ve evini gözetlemeleri için birilerini görevlendirmişlerdi. Tarihçilerin naklettiğine göre Abbasi halifesi Mu’temid, bazı ebelere, başta İmam Hasan Askeri (a.s) olmak üzere seyyidlerin evlerine sık sık ve izinsiz olarak girmelerini ve evleri aramalarını, ev hanımının hamile olup olmadığını kendisine haber vermelerini emretmişti.[36] Sakil adındaki bir cariye İmam Zaman’ın (a.s) canını korumak amacıyla hamile olduğu iddiasında bulunmuş ve bunun üzerine tutuklanmıştır. İki yıl tutuklu kalıp ve hamile olmadığı anlaşıldıktan sonra serbest bırakılmıştır.[37]
İmam Mehdi’nin (s.a) kutlu doğumu halkın çoğundan gizli tutulmuştur. Rivayetlerde bu konuya ve deliline işaret edilmiştir.[38] İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizim Kaimimizde Peygamberlerin sünneti vardır... İbrahim’in (a.s) sünneti… Doğumunun gizlice gerçekleşmesi ve insanlardan uzak durması…”[39] Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Emir sahibinin doğumu insanlardan gizlidir. Böylece zuhur edecek ve kimsenin biati, onun boynunda olmayacaktır.”[40]
Şeyh Müfid de şöyle inanmaktadır: “O dönemin sorunları ve zamanın sultanının Allah’ın son hüccetini bulmak için ısrarla araması ve amansız takibi yüzünden, o hazretin doğumu herkesten gizli kalmıştır.”[41]
Doğumunun gizli olması, tarihte görülmemiş bir şey değildir. Hz. İbrahim’in (a.s) doğumu da o zamanın kralı tarafından öldürülme korkusundan dolayı, gizli tutulmuştu.[42] Yine Kur’an-ı Kerim, Kasas Suresi’nin 7 ile 14. ayetinde Hz. Musa b. İmran’ın (a.s) doğumunun gizli olduğuna işaret etmiştir.
Hz. Hekime Hatun’a (s.a) ilaveten İmam Hasan Askeri’nin Mariye ve Nesim adlı iki cariyesi de bu doğuma tanıklık etmişlerdir. Şeyh Tusi ve Şeyh Saduk şöyle yazmışlardır: “Nesim ve Mariye şöyle demektedir: ‘Sahib-i Zaman (a.s) annesinin rahminden dünyaya gelince dizlerinin üzerine oturarak iki işaret parmağını gökyüzüne doğru kaldırdı. O anda hapşırdı ve şöyle buyurdu: ‘Elhamdulillahi rabbil alemin ve sallallahu ala Muhammed’in ve alihi.” Zâlimler Allah’ın hüccetinin ortadan kalktığını zannettiler. Eğer bize konuşma izni verilseydi, şüpheler bertaraf edilirdi.”[43]
İmam-ı Zaman (a.s) dünyaya geldikten sonra, İmam Hasan Askeri’nin (a.s) güvendiği ashabından bazıları, İmam-ı Zaman'ı (a.s) görmüşlerdir. Şeyh Müfid, Muhammed b. İsmail b. Musa b. Cafer (a.s), İmam Cevad’ın (a.s) kızı Hz. Hekime Hatun, Ebu Ali b. Mutahhar, Amr Ahvazi, Ebu Nasr Türeyf ve on birinci İmam'ın hadimi gibi kişilerin İmam Mehdi’yi (a.s) gördüğünü kaydetmiştir.[44]
Muhammed b. Osman Emri, kırk kişi ile birlikte İmam Hasan Askeri’nin (a.s) yanında oldukları bir sırada, İmam Askeri (a.s) İmam Mehdi’yi (a.s) onlara göstermiş ve şöyle buyurmuştur:
“Bu, sizin benden sonraki imamınız ve benim sizin yanınızdaki halifemdir. Ona itaat ediniz ve dininizde benden sonra anlaşmazlık yaşamayınız, yoksa helak olursunuz. Bu günden sonra onu bir daha görmeyeceksiniz.”[45]
Bu rivayetin bir benzerini Şeyh Tusi de nakletmiş ve Ali b. Bilal, Ahmed b. Hilal, Muhammed b. Muaviye b. Hekim ve Hasan b. Eyyup b. Nuh gibi kişilerin adını zikretmiştir.[46] Yine Kuleyni, Zeu b. Ali İcli’den Fars ahalisinden bir adamın şöyle dediğini nakletmiştir: “ Hz. Askeri’nin (a.s) evinde hizmet etmek için Samerra’ya gittim. İmam (a.s) beni evin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla alışveriş işleriyle görevlendirdi. Bir gün İmam Askeri (a.s) oğlunu (iki yaşlarında idi) bana gösterdi ve “bu sizin sahibinizdir” diye buyurdu. Zeu b. Ali İcli, Farslı adamın o günden sonra İmam Askeri’nin vefatına kadar bir daha o çocuğu görmediğini rivayet etmektedir.[47]
Şeyh Müfid de Ebu Ömer, Osman b. Said es-Semman ve oğlu Ebu Cafer Muhammed b. Osman gibi kişilerin İmam Askeri (a.s) hayatta iken İmam Zaman’ı gördüklerini zikretmiştir. Yine Nusaybin’den Ruheba oğulları, Ahvaz’dan Said oğulları ve Mehziyar oğulları, Kufe’den er-Rukuli oğulları, Bağdat’tan Nubaht oğulları kabilelerinden bazı kimseler, ayrıca Kum ve Kazvin’den bazılarının ve yine Cibal bölgesinden bazı kişilerin İmam Hasan Askeri'nin (a.s) hayatta olduğu dönemde İmam Zaman’ı gördüklerini yazmıştır.[48]
İmam Hasan Askeri (a.s) hayatta iken, oğlunun isminin anılması yasaktı. İmam Hasan Askeri (a.s) oğlunun yalnızca “el-Hüccet min Al-i Muhammed” diye anılmasına vurgu yapmıştı.[49]
Ehlisünnet âlimleri arasında bazıları İmam Mehdi’nin (a.s) doğumunu rivayet etmiş, ancak onun vaat edilmiş kişi olduğu konusunda sessizliğe bürünmüşlerdir. Örneğin: İbni Esir (ö. 630) “el-Kamil fi’t-Tarih” kitabında[50], İbni Hallikan (ö. 681) “Vefyyatu’l-A’yan”[51] ve Zehebi (ö. 748) “el-İber” kitabında Hazretin vaat edilmiş kişi olduğu konuya değinmemişlerdir. Bazıları da doğumunu rivayet ettikleri gibi, onun vaat edilmiş kişi olduğunu da açıklamışlardır. Örneğin: İbni Talha Şafii (ö. 652) “Metalibu’s-Suul”[52] kitabında İbni Sabbağ Maliki (ö. 855) “Fusulu’l-Mühimme”[53]-[54] kitabında konuyla ilişkin açıklamalarda bulunmuştur.
İmam Hasan Askeri’nin (a.s) hasta olduğu haberi o zamanın halifesi Mu’temid ’Abbasi'in kulağına ulaşınca, kendisine bağlı ve güvendiği beş subayını İmamı yakından takip etmeleri için o hazretin evine gönderdi. Yine o zamanın baş kadısına da güvendiği on kişiyi, İmamı kontrol altında tutmak için görevlendirmesini emretti.[55]
İmam Hasan Askeri (a.s) kendi vasiyetinde tüm mal varlığını annesi Hudeys’e bırakmıştır. Ancak Abbasiler İmamın tüm mal varlığının annesine ulaşmasına mani olmuş ve mal varlığının yarısına Cafer el koymuştur.[56]
İmam Askeri (a.s) şehit olduktan sonra, Abbasi halifesi bir grubu İmamın evine göndermiştir. İmamın evini mühürlemek ve mal varlığını incelemenin yanı sıra imamın oğlunu araştırmaya koyulmuşlar, kadın ve cariyelerin hamile olup olmadığını dahi incelemişlerdir.[57] Hamile olduğundan şüphelenilen Sekil adındaki bir cariyeyi yanlarında götürmüş ve hamile olmadığı anlaşıldıktan sonra serbest bırakmışlardır.[58]
İmam Mehdi (a.s) hicretin 255. yılında dünyaya gelmiştir. O günden bu yana yaklaşık 12 yüzyıl geçmiştir. Bu kadar uzun bir ömür, sıradan insanların ömründen çok fazladır. Şii mütekellimler, İmam Mehdi’nin (a.s) uzun ömrüne yönelik şüphe ve sorulara çeşitli yanıtlar vermişlerdir.
Bazı mütekellimler bilim insanlarının elde ettikleri deneysel keşiflere dayanarak insanlar için uzun bir ömrün mümkün olduğunu ileri sürmektedirler. Örneğin Ayetullah Lütfullah Safi Gülpaygani, batılı bilim adamlarının bir insanın 800 veya 1000 yıl yaşayabileceğini iddia ettiklerini belirtmektedir. [59]
Ebu Hatem Sicistani, “el-Muammerun ve’l-Vesaya” kitabında sıra dışı uzun ömür yaşayan kişilerden bahsetmiştir. Şeyh Saduk, “Kemalu’d-Din”, Keraceki “el-Burhan ale Sıhhati Tul-i Ömri’l-İmam Sahibi’z-Zaman” kitabında da uzun ömür sürmeye yönelik şüphelere karşın, eserinde "Muammerler" babı açarak yanıtlar vermiş ve onlarca uzun ömür sürmüş kişiden bahsetmişlerdir.
Tevrat, İncil ve Kur’an’da sıra dışı uzun ömür süren insanların varlığından bahsedilmiştir. Kur’an, Hz. Nuh’un (a.s) davet döneminin tufandan önce dokuz yüz elli yıl olduğunu belirtmektedir.
Ehlibeyt İmamlarından nakledilen bazı rivayetlerde İmam Mehdi'nin (a.s) uzun ömürlü olmasına değinilmiştir;
İmam Seccad (a.s) :
Bizim kaimimizde peygamberlerden sünnetler vardır... Hz. Adem ve Hz. Nuh'tan sünneti uzun ömürlü olmasıdır.[60]
İmam Sadık (a.s) İmam Mehdi'yi (a.s) Hz. İbrahim'e benzetmiş ve "Hz. İbrahim iki yüz yıl yaşamasına rağmen otuz yaşındaki bir genç gibi görünüyordu." demiştir. .[61]
İmam-ı Zaman (a.s) Ahir Zamanda kıyam ettikten sonra ilahi bir hükumet kuracaktır. Hadislerde hükumet süresinin 7 ile 303 yıl kadar olduğu zikredilmiştir. Ehlisünnet rivayetlerinde yedi yıl daha meşhurdur.[62] Şia rivayetlerinde ise on yıldan daha fazladır. Bazı Şia rivayetlerinde hükumet süresinin yedi yıl olduğu geçmiştir, ancak her bir yılın karşılığı on yıl[63] veya yirmi yıl[64] olduğu kaydedilmiştir. Bazı hadislerde ise hükumet süresinin Allah’ın iradesinde olduğu ve belirsiz olduğu kaydedilmiştir. Şialar için en meşhur görüş ise 19 yıldır.[65]
İmam Mehdi’nin (a.s) şehadet veya vefatının nasıl gerçekleşeceği rivayetlerde geçmemiştir.[66] Bazı âlimler tüm imamların şehit olduklarına binaen ve “Bizler ya katledilerek ya da zehirlenerek, şehit oluruz” hadisi gereği imam Mehdi’nin (a.s) de ömrünün sonunda şehit olacağı görüşündedir. Rivayet içeriği olmayan, yalnızca bir nakilde imamın şehadetinden bahsedilmektedir. Bu nakilde, İmam Mehdi'nin (a.s) yetmiş yıl hükumet sürdükten sonra sakalı olan bir kadın tarafından şehit edileceği geçmiştir. Gerçi “İlzamu’n-Nasib”[67] kitabı, bunu zuhurdan sonra gerçekleşecek hadiselerden biri olarak zikretmekte ve sonra bu nakilleri hadislerden elde edilen bir algı olarak ileri sürmektedir, ancak rivayetlerde böyle bir hadise rastlanmamaktadır.[68]
Şii-İmamiye inancına göre İmam-ı Zaman’ın (a.s) ömrü sona erince ric'at gerçekleşecektir. İmam Hüseyin (a.s) ric'at edecek ilk kişidir. İmam Hüseyin (a.s) İmam Mehdi’ye (a.s) namaz kıldıracak ve ona gusül vererek kendisini kefenleyecektir.
İmam Mehdi Efendimiz (a.s) dünyaya geldikten sonra Küçük Gaybet dönemi gerçekleşinceye dek doğduğu yer olan Samarra’da yaşamıştır. Bu dönemde Serdap (mahzen), ibadet ettiği ve yaşadığı yer olmuştur. Nakledilen rivayetlere göre babası hayatta iken bu yerde defalarca görülmüştür.[69] Bazı araştırmacılara göre de babası ömrünün sonlarında onunla birlikte Hac merasimlerine katılmış ve sonra Medine’de gözlerden kaybolmuştur.[70] Bu görüş, Şia kaynaklarıyla pek uyumlu değildir.[71]
Bazı hadislerde İmam Zaman’ın (a.s) Gaybet döneminde yaşadığı yerin belirsiz olduğu geçmiştir. Buna rağmen başka rivayetlerde “Zi Tuva”[72], “Razva Dağı”[73] ve Taybe (Medine)[74] gibi yerler Gaybet döneminde İmamın yaşadığı yerler olarak belirtilmiştir. İmam Mehdi’nin (a.s) Küçük Gaybet döneminde dört naiple irtibat halinde olduğu düşünülürse, bu Gaybet döneminin en az bir bölümünü Irak’ta geçirdiği ortaya çıkmaktadır. İbn Cevzi ve İbn Haldun, Şiaların İmam Zaman’ın ( a.s) Gaybet döneminde Serdap'ta yaşadığı ve oradan zuhur edeceğine inandıklarını iddia etmektedir, ancak Şia kitaplarında böyle bir inancın olduğu geçmemiştir. Şia yanında oranın kutsal oluşunun nedeni, İmam Mehdi’nin (a.s) değerli babası İmam Hasan Askeri'nin (a.s) hayatta iken orada yaşamış olması ve ibadet etmesinden dolayıdır.
Rivayetlere göre Hz. Mehdi Efendimizin (a.s) [75] ayaklanmasının başlangıç noktası Mescid-i Haram’dır. Yaren ve yoldaşları Rükün ve Makam arasında ona biat edeceklerdir.[76] Bazı rivayetlerde ise Tihame bölgesi İmamın ayaklanmasının başlayacağı nokta olarak belirtilmiştir.[77] Bu toprakların bir parçası olan Mekke’ye de Tihame denmektedir.
Başka rivayetlere göre İmam Mehdi (a.s) “Zi Tuva” bölgesinde zuhur edecektir.[78] Sonra yarenlerinden 313 kişi ile birlikte Mekke’ye gidecek, Hacerü’l-Esved’e dayanarak kendi sancağını dalgalandıracaktır.[79] Bazı rivayetlerde “Kir’e” veya “Kur’e”[80] İmam Mehdi’nin (a.s) zuhur yeri olarak belirtilmiştir. Muhtemelen Yemani’nin Yemen’den kıyam edişi ile karıştırılmıştır.[81] Ehlisünnet yazarlarından Muhammed Kurtubi, “Mağrib-i Aksa”[82] ve Kadı Numan Mağribi, “Mağrib”in (muhtemelen Fas kastedilmektedir)
TURCAV Burs Başvuru Formunu PDF formatında bilgisayarınıza veya telefonunuza indirmek için: