Hz. İMAM ALİ (a.s.)

Ali bin Ebi Talip (Arapça: علي بن أبي طالب) (Hicretten önce 23, Hicrî Kameri 40), Şiaların birinci imamı, sahabe, rivayet eden, vahiy katibi olan İmam Ali (a.s), Ehlisünnet nezdinde Hulefa-i Raşidin’in (dört büyük halife) dördüncüsüdür.Babası Ebutalib, ve annesi Fatime binti Esed’dir. İslam Peygamberi Hz. Muhammed bin Abdullah’ın (s.a.a) amcasının oğlu, damadı, Hz. Fatıma’nın (s.a) eşi, Şiaların on bir İmam’ının (a.s) ced ve babalarıdır.

Şia tarihçileri ve çok sayıda Ehlisünnet âliminin söylediğine göre Kâbe’nin içinde dünyaya gelmiş ve anne ile baba tarafından Haşimi olan ilk kimsedir. Hz. Muhammed'e (s.a.a) ilk iman eden kişidir. Şia’nın görüşüne göre Allah’ın emri ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) tasrihi ile Allah Resulü’nün (s.a.a) kendisinden hemen sonraki halifesidir. Onun hakkında bir çok fazilet saymışlardır. Kureyş’in, Hz. Peygamber’i (s.a.a) öldürmeğe kastettiği zaman o, düşmanların aldanması için Hz. Peygamber’in (s.a.a) yatağına yatmış ve bu yolla Hz. Peygamber (s.a.a) gizlice hicret etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.a), kendi kardeşlik akdini Hz. Ali (a.s) ile okumuştur. Ali b. Ebu Talib, Hz. Peygamber'in (s.a.a) emri ile katılmadığı Tebuk Savaşı hariç Hz. Peygamber'in (s.a.a) tüm savaşlarına katılmış ve İslam’ın en cesur ve onurduyulan komutanı olmuştur. İmam Ali (a.s) Bedir savaşında müşriklerden birçoğunu öldürmüştür. Uhud savaşında Hz. Peygamber’in canını korumuştur. Hendek savaşında Amr b. Ebduved’i öldürerek savaşı sonlandırmıştır. Hayber savaşında kalenin büyük kapısını kopararak savaşı devam ettirmiştir.

Onun masum olduğuna Kur’an-ı Kerim’in ayetleri delalet etmektedir.
Şia kaynakları ve Ehli Sünnet’in bazı kaynaklarına gore, Kur’an-ı Kerim’den yaklaşık 300 ayet onun faziletine delalet etmektedir. [1] Hz. Peygamber (s.a.a) son hac farizesinden sonra Allah-u Teala’nın Tebliğ ayetindeki emri ile halkın Gadir-i Hum bölgesinde toplanmaları emrini verdi. Sonra Gadir hutbesini okuyup, İmam Ali’nin (a.s) elini kaldırarak, şöyle buyurdu: “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım onu sevenleri sev ve ona düşman olanlara düşman ol.” Bu hutbeden sonra Ömer b. Hattab gibi halifeler İmam Ali’yi (a.s) kutladılar ve ona “Emir’ülMüminin” lakabıyla hitapettiler. Şia ve bazı EhliSünnet müfessirlerine göre, İkmala ayeti bugünde nazil oldu. Şia inancına göre, Hz. Peygamber (s.a.a) “Men kuntu mevlahu fe Aliyyün mevlahu” sözünü Gadir-i Hum günü söylemiştir ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) halifesini belirlemektedir. Bu esas gereğince Şialar, başka fırkalardan ayırt eden kendi hüviyetlerini İmam Ali’nin (a.s) Allah tarafından halifeliğe ve İmamlığa seçildiği inancını bilmektedirler. Ehlisünnet inancı ise, Hz. Peygamber’in (s.a.a) halifesini halkın seçimi olarak bilmektedir.

Hz. Peygamber (s.a.a) dünyadan göçer göçmez, bir grup Sakife’de Ebu Bekir’e halife unvanı ile biat ettiler. Hz. Ali (a.s) ise, Müslümanların ısrarı ile Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın hilafetinden 25 yıl sonra hükumetin sorumluluğunu üstlenmiştir. [2] O, kısa süren hükumeti döneminde üç ağır iç savaşla karşı karşıya kalmış ve sonunda Kufe Mescidi'nin mihrabında namaz kıldığı sırada Haricîlerden biri tarafından şehit edilmiş ve gizlice Necef’de toprağa verilmiştir. [3]

Arap Edebiyatı, kelam, fıkıh, tefsir gibi İslam ilimlerinin birçoğu ona ulaştığı söylenmekte ve çeşitli fırkalar kendi senet silsilelerini ona ulaştırmaktadırlar. “Nehсü'l Belâğa” unvanıyla meşhur olan kitap, Hz. Ali’nin (a.s) seçilmiş olan konuşmaları ve mektuplarını içermektedir. Onun hakkında değişik dillerde yazılmış olan birçok eser bulunmaktadır.
İmam Ali’nin (a.s) Necef şehrinde bulunan türbeleri, Şia kültüründe mukaddes mekanlardan ve ziyaretinde dikkat edilen yerlerdendir. Bazı kaynaklarda “İmam Ali’nin hareminde defnolunanlar” unvanıyla yad edilen ileri gelen şahıslar bu mekanda defnolunmuşlardır.

Makam ve Konumu

Ali b. Ebi Talib (a.s) sürekli olarak Şialar tarafından özel bir makam ve menzilete sahipti Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) sonra en iyi, en takvalı, en âlim insan ve Hz. Muhammed’in (s.a.a) hak üzere olan halifesiydi. Bu esas gereğince sahabelerden bir grubu Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) hayatta olduğu o yıllarda bile Hz. Ali’nin (a.s) takipçileri ve yaranları, yani Şia olarak biliniyorlardı. [4] Şialar, İmam Ali’yi (a.s) Ehli Sünnetin “Halk tarafından seçilen Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) halifesi” inancına[5] karşı, “Allah tarafından bildirilen Hz. Peygamber efendimizden (s.a.a) hemen sonraki halifesi” olarak biliyorlar. [6]

Şiaların inancına göre İmam Ali’nin (a.s) hilafet makamına ulaşması, Hicri Kameri 35. yılın Zilhicce ayının 19’unda Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) kaç defa ve özellikle Gadir’de onu “kendi halifesi ve İslam ümmetinin İmamı” unvanıyla seçtiği geç kalınmış bir kararın uygulamasıydı. Şia inancına göre Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) Gadir-i Hum günü söylediği “Men kuntu mevlahu fe Aliyyun mevlahu” ibareti, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) halifesini belirlemektedir. Öyle ki orada hazır bulunanlar Ali b. Ebi Talib’i (a.s) tebrik etmiş ve ona “Emir’ül Müminin” lakabıyla hitap etmişlerdir. Asrımızın Alman vatandaşı olan İslam bilimcisi Hans Halim, bu inanca dayanarak, “Ali (a.s) hak olan tek halife, “Emir’ül Müminin” unvanı sadece ona layık ve onun süresi az olan hükümeti, Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) rihletinden sonra İslam ümmetinin tecrübe etmiş olduğu tek meşru hükümettir. [7]

Nesli, Lakapları ve Fiziksel Özellikleri

Ali b. Ebi Talib b. Abdulmuttalib b. Haşim b. Abdumenaf b. Kusay b. Kilab[8] “Haşimi” ve “Kureyşi” olarak meşhurdur. İmam Ali’nin (a.s) babası olan Ebu Talib cömert, adaletli ve Arap kabileleri arasında saygı duyulan bir insan; Hz. Peygamber’in (s.a.a) amcası, hamisi ve Kureyş’in büyük şahsiyetlerinden biri olduğu bildirilmiştir. [9] Annesi, Fatıma binti Esed[10] ve kardeşleri Talip, Akil, Cafer’dir. Kız kardeşleri ise, Hint veya Ümmü Hani, Cemane, Riyte veya Ümmü Talip ve Esma’dır. [11]Tarihçiler, Ebu Talib ve Fatıma binti Esed’in evliliklerini, Haşimi bir kadın ve bir erkek arasında olan ilk evlilik olarak bilmişlerdir. [12]Bu sebeple Hz. Ali (a.s) anne ve baba tarafından Haşimi olan ilk şahıstır. [13]

Künye, Lakap ve Sıfatları

Ali b. Ebi Talib’in (a.s) künyeleri şöyledir: Ebu’l Hasan[14], Ebu’l Hüseyin, Ebu’s-SibteynEbu’r-Reyhaneteyn, Ebu Turab ve Ebu’l Eimme (İmamlar babası). [15]
Yine onun için lakap ve sıfatların kaynağını şöyle saymışlardır: Emir’el Müminin Ya'subuddin ve’l Müslimin, Haydar, Murtaza, Kasimu’l Cennet ve’n Nar, Sahibu’l-Liva, Sıddıku’l Ekber, Faruk, Mubiru’ş-Şirk ve’l Müşrikin, Katilu’n Nakisin ve’l Kasitin ve’l Marikin, Mevla’l Mumin’in, Şebih-i Harun (Harun’a benzeyen), Nefsu’r-Resul (Peygamberin nefsi), Ehu’r-Resul (Peygamberin kardeşi), Zevcu’l Betül, Seyfullah el-Meslul, Emiru’l Beraret, Katilu’l Fecere, Zu’l Karneyn, Hadi, Seyyidu’l Arap, Keşşafu’l Kureb, Dai, Şahid, Babu’l Medine, Vali, Vasi, Gazi-i din-i Resulullah, Munciz-i Vadeh, en-Nebeu’l Azim, Sıratu’l Müstakim ve’l Enzau’l Batin. [16]

Müslümanların emiri”, “önderi”, “komutanı” ve “lideri” manasına gelen “Emir’ülmuminin” lakabı, Şiaların inancına göre İmam Ali'ye (a.s) özgü bir lakaptır. Şiiler rivayetlere istinaden bu lakabın Hz. Resul-ü Ekrem'in (s.a.a) döneminde Hz. Ali (a.s) için kullanıldığına ve bu lakabın sadece ona münhasır olup, başta Hulefa-i Raşidin (diğer üç halife) olmak üzere, başkaları için kullanılmasının caiz olmadığınave hatta bu lakabın Şiilerin diğer imamları için bile kullanılmasının doğru olmadığına inanmaktadırlar. [17]

Fiziksel Özellikleri

İmam Ali'nin (a.s) yüz ve fiziksel özellikleri hakkında çeşitli kaynaklarda çok sayıda sözler söylenmiştir. Hz. Ali (a.s) orta boylu ve dolgun biriydi. İri siyah gözlere sahipti. Kaşları uzunca ve bitişikti. Güzel yüzlü ve. buğday tenli idi. Güler yüzlüydü.Sakalları gür ve güzeldi. Omuzları genişti. [18] Bazı kaynaklara göre Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) "Betin" lakabını vermiştir ve bu da İmam Ali'nin (a.s) fiziksel açıdan şişman olarak algılanmasına neden olmuştur. Fakat bazı kaynakların naklettiğine göre, buradaki "Betin" lakabından "bilimle dolu" olması kastedilmiştir. [19] Bu tefsiri onaylayan başka deliller de bulunmaktadır. Nitekim bazı ziyaretnamelerde İmam Ali (a.s) "Betin" sıfatıyla övülmesiyle maksadın şişman olmadığıdır. [20]
Ali b. Ebi Talib’in (a.s) bedeni gücü hakkında denilmiştir ki “O, her kimle dövüştüyse onu yere sermiştir. [21]” “Nehcü’l Belağa’nın Şerhi” kitabının yazarı İbn-i Ebi’l Hadid şöyle diyor: “İmam’ın fiziksel gücü, dillere destan olmuştur. Hayber kalesinin kapısını yerinden söküp bir kenara atmış, sonra bir kaç kişi bile onu kaldırıp tekrar yerine koymayı başaramamışlardır. Gerçekten büyük bir put olan Hubel putunu Kâbe’nin üstünden o yere atmıştır. Hilafet döneminde büyük bir taşı yerinden kaldırmış ve altından su akmıştır; oysaki ordunun tamamı bunu başaramamıştır.” [22]

Hayatı

Hz. Ali (a.s) Peygamber Efendimize (a.s) iman getiren ilk erkekti. [23] Şialarının birinci imamı[24] ve Ehli Sünnete göre ise Hulefa-i Raşidin’in (dört büyük halife) dördüncüsüdür.

Doğumundan Hicrete Kadar

İmam Ali b. Ebi Talib (a.s) hicretten 23 yıl önce, Fil yılının 30. yılında Recep ayının 13’ünde Cuma günü Mekke’de Kâbe’nin içinde dünyaya geldi. [25] Hz. Ali’nin (a.s) Kâbe’de dünyaya gelişini Seyyid Murtaza, Şeyh Mufid, Kutbu Ravendi, İbn-i Şehri Aşub gibi Şii âlimleri ve Hâkim Nişaburi, Hafız Genci Şafii, İbn-i Cevzi Hanefi, İbn-i Sabbağ Maliki, Halebi ve Mesudi gibi Sünni âlimleri tevatür haddinde bilmektedirler. [26] Hz. Ali (a.s) altı yaşında iken (Hicretten 17 yıl once) Mekke’de kıtlık baş göstermiş, Ebu Talib için kalabalık bir ailenin kıtlık döneminde geçimini sağlamak zor bir hal almıştı. [27] Bundan dolayı, Hz. Muhammed (s.a.a) ve iki amcası Abbas ve Hamza bu konuda Ebu Talib’e yardım etmeye karar verdiler. Bu sebeple Abbas Cafer’i, Hamza Talib’i ve Hz. Muhammed de (s.a.a) Hz. Ali’yi (a.s) kendi evine götürdü.

İmam Ali (a.s) hutbelerinden birinde Peygamber Efendimizin (s.a.a) bu sevecen davranışına değinmiştir. [28] Peygamber Efendimizin (s.a.a) bi’setinden sonra (Hicretten 13 yıl önce), Hz. Peygamber’e (s.a.a) iman getiren Hz. Ali (a.s) ilk erkek ve Hz. Hatice (s.a) ilk kadındı. [29][30] O dönemde Hz. Ali (a.s) on yaşındaydı ve Peygamber Efendimiz (s.a.a) ile birlikte Mekke’nin etrafındaki dağlarda gizlice namaz kılıyorlardı. [31][32]

Peygamber Efendimiz (s.a.a) İslam dinine davetini Bi’setin üçüncü yılında açık olarak yaptıktan sonra, “Yevmud-Dar olayı” veya “İnzar-ı Eşere” diye meşhur olan yakın akrabaları davet olayında İmam Ali (a.s) Peygamber efendimizi (s.a.a) destekledi. Peygamber Efendimiz (s.a.a) cevap olarak onu kendi kardeşi, vasisi ve halifesi olarak niteledi. [33] Hicrette önce 6. yılda Müslümanlar, müşrikler tarafından Ebu Talib deresinde muhasara edilerek, alış-veriş ve gidiş-gelişten yasaklanmışlardı. Bu dönemde Ebu Talib, Peygamber Efendimizin (s.a.a) canını korumak için defalarca Hz. Ali’yi (a.s) onun yattığı yerde yatırmıştır. [34] Muhasaranın kırılmasından bir sure sonra Hicretten 3 yıl önce, Hz. Ali (a.s) 19 yaşında babası Ebu Talib’i kaybetti. [35] Ebu Talib’in ölümünden sonra Müslümanların durumları daha da zorlaştı ve Peygamber Efendimiz (s.a.a) Medine’ye hiret etme fikrine düştü.

Hicret gecesi ve müşriklerin Peygamber Efendimizi (s.a.a) öldürme planlarını bilerek, Hz. Ali (a.s) 23 yaşında “Leylet’ül Mebit” diye meşhur olan gecede Peygamber Efendimizin (s.a.a) yattığı yerde yattı. [36] Hz. Ali (a.s) birkaç gün sonra ve Peygamber Efendimizin (s.a.a) borçlarını ödedikten sonra, aralarında Hz. Fatıma (s.a) ve annesi Fatıma binti Esed’in de bulunduğu bir grupla Medine’ye gitti. [37]

Hicreten Sonra

Peygamber Efendimiz (s.a.a) Medine’ye hicret yolunda Giba’ya ulaştığı zaman, Hz. Ali (a.s) ve beraberindekilerin ulaşmaları için, orada yaklaşık olarak 15 gün bekledi.[38] Medine’de Mescid’ün-Nebi’nin yapımından sonra, Peygamber Efendimiz (s.a.a) ilk hutbelerinde Muhacirler ve Ensar’ı birbilerinin kardeşi olarak akitlerini okudu ve Hz. Ali’yi (s.a) de kendi kardeşliği için seçti.[39]

Hicri kameri 2. yılında müşrikler ve Müslümanlar arasında Bedir savaşı meydana geldi. Bu savaşta düşman birliklerinden ve Kureyş’in ileri gelenlerinden birçoğu Hz. Ali (a.s) tarafından öldürülmüştü.[40] Bedir savaşından sonra,[41] Hz. Ali (a.s) 25 yaşında Hz. Fatıma (s.a) ile evlendi.[42] Hz. Fatıma’nın (s.a) başka isteyenlerinin olmasına karşın,[43] Peygamber Efendimizin (s.a.a) kendisi onların nikah hutbelerini okudu.[44]

Müşrikler, Hicretin 3. yılında Bedir savaşı yenilgisini telafi etmek için Müslümanlar aleyhine Uhud savaşını açtılar.[45] İmam Ali (a.s) savaşı bırakmayan kimselerdendi ve Peygamber Efendimizin (s.a.a) canını koruyordu.[46] Bu savaşta 16 yara aldığı söylenmişti.[47] Kuleyni ve Taberi şöyle dediler: “La Seyfe illa zulfigar, la feta illa Ali” cümlesini Cebrail (a.s) bu savaşta Hz. Ali’nin (a.s) methi için söylemiştir.[48] Aynı yıl İmam Ali’nin (a.s) büyük oğlu İmam Hasan Muçteba (a.s) dünyaya gelmiştir.[49]
İmam Ali’nin (a.s) 27 yaşında olduğu Hicri kameri 4. yılında annesi Fatıma binti Esed dünyadan gitti.[50] İmam Ali (a.s) ve Hz. Fatıma’nın (s.a) ikinci çocukları olan İmam Hüseyin (a.s) bu yılda dünyaya geldi.[51]

Hicretin 5. yılında Hendek savaşı yaşandı[52] ve Hz. Ali’nin (a.s) gayretleri sonucu Amr b. Abdevud’un ölümüyle sonuçlandı.[53] Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma’nın (s.a) üçüncü çocukları olan Hz. Zeynep (s.a) bu yılda dünyaya geldi.[54]

Hicri kameri 6. yılında kâtibi Hz. Ali (a.s) olan Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Kureyş arasında Hudeybiye barış antlaşması imzalandı.[55] İmam Ali’nin (a.s) dördüncü çocuğu olan Ümmü Kulsum bu yılda dünyaya geldi.[56] Bu yılın Şaban ayında Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hz. Ali’yi (a.s) Fedek seriyyesi ve Yahudilerin dağıtılması için görevlendirdi.[57]
Hicri kameri 7. yılında Hayber savaşı meydana geldi.[58]

Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor: لَأُعطیَنّ الرّایةَ غَداً رجُلاً یُحبُّه اللهُ و رسولُه، یَفتحُ اللهُ علی یَدَیه، لیسَ بفَرّار “Yarın sancağı öyle birinin eline vereceğim ki Allah ve Peygamberi onu seviyor. Allah onun elleriyle bize zafer kazandıracak. O savaştan kaçan biri değildir.”[59] Hz. Ali (a.s) bu şavaşta İslam ordusunun sancaktarı idi.[60] İslam ordusu onun rehberliğinde Hayber’i fethetmeyi başarmıştı.[61]

Hicri kameri 8. yılında, 31 yaşında olan Hz. Ali (a.s), Peygamber Efendimizin (s.a.a) ordusunun sancaktarlığında, Mekke’nin fethi zamanında[62] ve Kabe’deki putların kırılmasında Peygamber Efendimize (s.a.a) yardımcı oldu.[63]

Tebük savaşı Hicri kameri 9. yılında yaşandı. Peygamber Efendimiz (s.a.a) ilk olarak Hz. Ali’yi (a.s) Medine’de kendi halifesi olarak ve ailesini koruması için seçti. Bu savaş, Hz. Ali’nin (a.s) hazır bulunmadığı tek savaştı.[64] Münafıkların çıkarmış oldukları söylentilerden sonra Hz. Ali (a.s) kendisini orduya ulaştırdı ve Peygamber Efendimizi (s.a.a) Medine’de bıraktıklarından haberdar etti. Peygamber Efendimiz (s.a.a) cevabında buyurdu: “Acaba benim yanımda senin makamın, Harun’un Musa’ya olan makamı gibi olmasından mutlu değilmisin?”[65] Bu söz “Menzilet hadisi” olarak meşhurdur.[66] Hz. Ali (a.s) o yıl Peygamber Efendimiz (s.a.a) tarafından müşriklerin Mekke’deki toplanmalarında Beraat ayetini açıklamakla görevlendirildi[67] ve Hz. Ali (a.s) Kurban bayramı günü öğleden sonra bu ayeti açıkladı.[68] Peygamber Efendimiz (s.a.a), hicri kameri 9. yılın Zilhicce ayının 24’ünde[69] Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (s.a), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s) ile birlikte Necran Hiristiyanlarıyla Mubahele olayına gitti.[70]

Peygamber Efendimiz (s.a.a) İslam’a davet için Hz. Ali’yi (a.s) hicri kameri 10. yılında Yemen’e gönderdi.[71] Aynı yıl Peygamber Efendimiz (s.a.a) hacca gitti[72] ve Hz. Ali (a.s) kendisini Yemen’den Peygamber Efendimize (s.a.a) ulaştırarak Mekke’de onunla buluştu.[73]Peygamber Efendimiz (s.a.a) Hac farizasından sonra “Gadir-i Hum olayı” olarak meşhur olan Gadir-i Hum bölgesinde Hz. Ali’yi (a.s) kendi halife ve vasisi olarak seçti.[74] O zaman, Hz. Ali (a.s) 33 yaşındaydı.

Hz. Peygamber’in (s.a.a) Rihletinden Sonra

Peygamber Efendimiz (s.a.a) hicri kameri 11. yılın Safer ayında dünyadan gitti. Şiaların inancına göre Hz. Ali (a.s) Peygamber Efendimizin rihletinden sonra, 34 yaşındayken İmamet’e ulaştı. Hz. Ali (a.s), Peygamber Efendimizin (s.a.a) kefenleme ve defin işleriyle meşgulken Sakife’de bir grup, Ebu Bekir’i hilafete seçtiler. Ebu Bekir’in hilafetinden sonra İmam Ali (a.s) ilk olarak biat etmekten sakındı ama sonunda ona biat etti. Şialar bu biatın mecburiyet üzerine olduğuna inanmaktadırlar. Şeyh Müfid, İmam Ali’nin (a.s) kesinlikle biat etmediğine inanmaktadır. Şia’nın inancına göre halifenin adamları biat almak için Hz. Fatıma’nın (s.a) yaralandığı ve çocuğunu düşürdüğü olayda Hz. Ali’nin (a.s) evine saldırdılar. Ebu Bekir, bu günlerde Fedek’i gasbetti ve Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma’nın (s.a) hakkını aramasını destekledi. Hz. Fatıma (s.a), eve saldırılma olayında sonra hastalanarak yatağa düştü ve kısa bir süre sonra hicri kameri 11. yılında şehadete ulaştı.

Hicri kameri 13. yılında Ebu Bekir öldü ve onu vasiyeti gereğince Ömer b. Hattab halife oldu. Ömer, hicri kameri 14. yılın Muharrem ayında Sasaniler ile savaşmak için Medine’den ayrıldı ve “Serar” denilen topraklarda çadır kurdu. O, kendisi orduya komuta etmek için ayrıldığında Medine’de kendi yerine İmam Ali’yi bıraktı. Ama İmam Ali (a.s) gibi bazı sahabelerle meşveret ettikten sonra bu kararından vazgeçerek, Sa'd b. Ebi Vakkas’ı kendi yerine savaşa gönderdi. İbn-i Esir’e isnat edilen nakilde Muadihah şöyle diyor: Hz. Ali (a.s) ikinci halifenin ilk yıllarından başka olan dönemde kadılık makamındaydı. Hicri kameri 16. (ya 17.) yılında Hz. Ali’nin (a.s) önerisi ve Ömer’in kabul etmesile Peygamber Efendimizin (s.a.a) Mekke’den Medine’ye hicreti İslam Tarihinin başlangıcı unvanıyla belirlendi.

Ömerhicri kameri 17. yılında Beyt’ül Mukaddes’i fethetmek için Şam yoluna yöneldi ve İmam Ali’yi Medine’de kendi yerine bıraktı. Ömer, aynı yılda ısrar ve tehditten sonra İmam Ali’nin (a.s) kızı Ümmü Kulsum ve Fattma ile evlendi. Ömer’in hicri kameri 18. yıldaki Şam yolculuğunda Hz. Ali’nin (a.s) onun yerine bakması tekrarlandı. Ömer, kendisine süikast girişiminden sonra ve hicri kameri 23. yıldaki ölümünden önce, kendisinden sonra halifeyi tayin edecek, Hz. Ali’nin de (a.s) bulunduğu altı kişilik bir şura oluşturdu. Ömer, şurada belirleyici şahıs olarak Abdurrahman b. Avf’u belirledi. Abdurrahman ilk olarak, İmam Ali’den (a.s) Allah’ın kitabına, Peygamber Efendimizin (s.a.a) sünnetine ve Ebu Bekir ve Ömer’in ameline uyarak hilafet görevini üstlenmesini istedi. Ama İmam Ali (a.s) Şeyheyn’in (Ebu Bekir ve Ömer) amellerine uymayı kabul etmeyerek, şöyle dedi: “Kendi ilim, güç ve içtihadım doğrultusunda Allah’ın kitabına ve Allah Resul-ü’nün (s.a.a) sünnetine amel etmeği ümit ediyorum”. Daha sonra Abdurrahman söylenen şartları Osman b. Affan’dan istedi. Onun kabul etmesinden sonra, onun hilafet görevini üstlenmesini istedi.

Muadihah, “El-Muntezem” kitabında İbn-i Cevzi’den nakledilene dayanarak şöyle diyor: Hz. Ali (a.s) hicri kameri 24. yılında yine kadılık görevini üstlenmişti. Osman, hicri kameri 25. yılında Kur’an’ın bir araya toplatılması ve yazımı emrini vermişti. Suyuti, İmam Ali’den (a.s) “Kur’an’ın bir araya toplatılması ve yazımı kendisiyle yapılan meşveretle olmuştur” şeklinde naklediyor. Hicri kameri 26. yılında İmam Ali’nin (a.s) beşinci oğlu olan Abbas b. Ali (a.s) dünyaya geldi. Hicri kameri 35. yılında Medine halkı Osman’dan razı olmamaları sonucu onun evini muhasara etmişlerdi. Hz. Ali (a.s) bu olaydan önce Medine’den çıkmıştı. Muadihah, bu Medine’den ayrılmayı Osman’ın istemesi olarak bilmektedir. Ehli Sünnet kaynaklarına göre İmam Ali (a.s) Haseneyn’i (a.s) (İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s)) halifeyi korumaları için bırakmıştı. Ama ayaklanmacılar sonunda Osman’ı öldürdüler. Osman’ın ölümünden sonra halk, halifeleri olması için İmam Ali’nin (a.s) yakasını tuttular.

Hükümet Dönemi

İmam Ali (a.s), Osman’ın öldürülmesinden sonra hicri kameri 35. Yılın Zilhicce ayında ve 58 yaşında hilafete ulaştı. Osman’ın yakınlarından bir grup ve “Kaidin” (tarafsız bir grup) denilen Peygamber Efendimizin (s.a.a) bazı yaranlarının dışında Medine’nin bütün sahabeleri İmam Ali’ye (a.s) biat ettiler.

İmam Ali (a.s) hilafetinin başlamasından iki gün sonra okuduğu ilk hutbesinde Osman’ın döneminde haksız yere tasarruf edilen Mal varlığının geri verilmesini isteyerek, Beyt’ül Mal’ın adil bir şekilde taksim edilmesini vurguladı.

Hicri kameri 36. yılda Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Evvam, İmam Ali (a.s) ile olan biatlarını bozarak, Mekke’de bulunan ve Osman’ın kanını isteyen Aişe’ye katılarak, sonra Basra’ya doğru hareket ettiler. Bu şekilde Cemel savaşı İmam Ali (a.s) ile Müslümanların ilk iç savaşı Nakisin (Biat bozanlar) arasında Basra yakınlarında meydana geldi. Bu savaşta Talha ve Zübeyr öldüler ve Aişe Medine’ye gönderildi.

İmam Ali (a.s) ilk olarak Basra’ya giderek, genel af fermanını çıkardı. Hicri kameri 36. yılın Recep ayında Kufe’ye giderek, orayı hilafetin merkezi olarak karar verdi. Bu yılda İmam Ali (a.s) Muaviye’yi biat etmesi için çağırdı ve Muaviye’nin biat etmekten çekinmesinden sonra, onun şam hükümetinden azledilmesi fermanını verdi.

İmam Ali (a.s) hicri kameri 36. yılın Şevval ayında ordusunu Şam’a doğru hareket ettirdi. Hicri kameri 36. yılın sonları ve 37. yılın başlarında Sıffın bölgesinde Sıffın savaşı meydana geldi. Taberi ve İbn-i Esir tarafında zikredilen Muadihah’ın inancına göre, hicri kameri 37. yılın Safer ayının hilafına, savaşın şiddetli zamanı hicri kameri 38. yıldaydı.

İmam Ali’nin (a.s) askerleri savaşta zafer kazanmak üzereyken, Muaviye’nin ordusundaki Amr b. As bir hile yaparak, Kur’an’ları mızrakların ucuna takıp, aralarında hüküm etmesini istedi. İmam Ali (a.s) kendi askerleri arasında ayaklananların baskılarından dolayı mecbur kalarak, hakemiyet olayını kabul etti ve onların baskıları sebebiyle Ebu Musa Eş’eri’yi hakem karar verdi. Ama Hakemiyet olayını kabul ettikten kısa bir süre sonra, ayaklananlar arasında İmam Ali’ye (a.s) yeni itirazlar şekillendi. Bir grup Kur’an’ın iki ayetine istiatla (Maide suresi: 44 ve Hucurat suresi: 9) Muaviye ile savaşa devam etmeği isteyip, Hakemiyeti küfür bilerek, bu olaydan dolayı tövbe ettiler.

Şaşılacak durum şurdaydı ki itiraz edenlerden bir grubu bir süre önce Hakemiyet olayı için İmam Ali’yi (a.s) zorlayan kimselerdi. Onlar İmam’dan (a.s) bu küfründen dolayı tövbe etmesini ve Muaviye ile koydukları şartları iptal etmesini istediler. Ama Ali b. Ebi Talib (a.s) Hakemiyeti iptal etmeyi kabul etmedi ve hakemlerin Kur’an’ın reyine göre hüküm etmemeleri durumunda Şam ile savaşa devam etme kararına devam etmeği açıkladı.

“Allah’ım! Senin kendin çok iyi biliyorsun ki bunların senin kitabınla işi yoktur. Sen biliyorsun bu Kur’an’a yabancı olan grubu, bu gösterinin ardında ne o hileler olduğunu. Sen bizimle onlar arasında hükmet et ki sen hekim olan Allah’sın; hükmün zülal olan hakikattir.” E’yan’uş-Şia.

Hakemiyet olayında, Ebu Musa Eş’eri Hakemiyetin sonucunu iki hükümdar olan Muaviye ve İmam Ali’nin (a.s) hilafet makamından alınması olarak açıkladı. Daha sonra Amr b. As hilafeti Muaviye’ye verdi. Hakemiyet olayından sonra İmam’ın (a.s) yaranlarından bir grup onunla muhalefet ederek, onu dinden çıkmış ve imanında şüpheli olarak saydılar. Bu arada haricilerin ilk çekirdeğini oluşturan bir grup, Hakemiyet olayını kabul etmeği küfür olarak bilmiş ve İmam’ın (a.s) ordusundan ayrılarak, Kufe yerine Herura tarafına gittiler.

Haricilerin itirazı, Sıffin savaşından altı ay sonraya kadar devam etti ve bu açıdan İmam Ali (a.s), Abdullah b. Abbas ve Sa’sa b. Suhan’ı görüşme için onların yanına gönderdi. Onlar topluma dönmek için bu iki kişinin isteklerine teslim olmadılar. Daha sonra İmam Ali (a.s) onlardan on iki kişiyi belirleyerek, kendileri de bu sayıyı ayırıp, onlarla konuşmalarını istedi. İmam Ali (a.s) Haricilerin ileri gelenlerine mektup yazarak, onları halkın arasına dönmeleri için davet etti. Ama Abdullah b. Veheb, Sıffın olayını hatırlatarak, İmam Ali’nin (a.s) dinden çıktığını ve tövbe etmesi gerektiğini hatırlattı. İmam (a.s) bundan sonra da defalarca Kays b. Sa’d ve Ebu Eyyüb Ensari gibi kimseler tarafından Haricileri kendisine doğru çağırarak, onlara aman verdi.

Ama Haricilerin teslim olmalarından ümitsiz olduktan sonra 14000 kişilik bir ordusunu onların karşısına çıkardı. İmam Ali (a.s) ordusuna savaşı başlatan olmamalarını vurguladı ve sonunda Nehrevanlılar savaşı başlattı. Nehrevan savaşın başlamasıyla hızlı bir şekilde Haricilerin hepsi öldü ya da yaralandı. Yaralılardan 400 kadarı ailelerine teslim edildi. Bunlara karşı İmam Ali’nin (a.s) ordusundan 10 kişiden azı ölmüştü. Haricilerin Nehrevan’da toplanmasından 10 kişi kaçmıştı ve onlardan biri de Abdurrahman b. Mulcem-i Muradi, İmam Ali’nin (a.s) katili idi. İbn-i Mülcem-i Muradi, Kufe camisinde hicri kameri 40. yılın Ramazan ayının 19’unda şafak vakti İmam Ali’yi (a.s) kılıç darbesiyle yaralamıştır. İmam Ali (a.s), iki gün sonra, aynı ayın 21’inde 63 yaşında şehadete ulaşmış ve gizlice defnedilmiştir.

Eşleri ve Çocukları

Hz. Fatıma’tuz-Zehra (s.a) ile Evliliği

Ana Madde: Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın Evliliği

Hz. Fatıma (s.a), İmam Ali’nin (a.s) ilk eşi ve Hz. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) kızıdır. Hz. Ali’den (a.s) önce Ebu BekirÖmer İbn-i Hattap ve Abdurrahman b. Avf gibiler Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) kızıyla evlilik için hazır olduklarını bildirmişler, ancak Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Zehra’nın (s.a) nikâhı konusunda vahiy beklediğini ve onlara olumsuz cevap buyurmuştur. [75]

Bazı kaynaklar Hz. Ali’nin (a.s) Hz. Fatıma (s.a) ile evliliğinin Hicretin ikinci yılında Zilhicce ayının başında[76], bazıları Şevval ayında ve bir grup ise, Muharrem ayının 21’inde olduğunu söylemiştir.[77] Hz. Ali (a.s) ve Hz. Zehra’nın (s.a) evliliklerinden: HasanHüseyinZeynep, Ümmü Gülsüm ve doğumdan önce düşen Muhsin olmak üzere beş çocuk dünyaya gelmiştir.[78]

Diğer Eşleri

İmam Ali (a.s), Hz. Fatıma’nın (s.a) hayatta olduğu dönemde başka bir kadınla evlilik yapmamıştır. Ama Hz. Hz. Fatıma’nın şehadetinden sonra, Ebu’l As b. Rebi’in kızı Ümame gibi başka kadınlarla evlenmiştir.

  • Ebu’l As b. Rebi'nin kızı Ümame: Ümame’nin annesi, Hz. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) kızı (yahut evlatlığı) Zeynep’tir.
  • Ümmü’l Benin: İmam Ali’nin (a.s) başka bir eşi, Hizam b. Darem Kilabiye’nin kızı Ümmü’l Benin’dir. Ümmü’l Benin’den olma Hz. Abbas (a.s), Osman, Cafer ve Abdullah adlı çocuklarının hepsi Kerbela’da şehit olmuşlardır.
  • Leyla ve Esma binti Umeys: Ümmü’l Benin’den sonra, Mesud b. Halid’in kızı Leyla ve Esma binti Umeys Has’ami ile evlenmiştir. Yahya ve Avn Hz. Ali’nin (a.s) bu eşinden olma çocuklarıdır.
  • Ümmü Habip: İmam Ali’nin (a.s) bir diğer eşi de Sahba diye bilinen Rebi’i Teğlibiye’nin kızı Ümmü Habip’tir.
  • Havle: Cafer b. Kays Hanefi’nin kızı Hule, Hz. Ali’nin (a.s) bir diğer eşidir. Muhammed b. Hanefiye adlı oğlu bu eşindendir.
  • Ümmü Said ve Muhayyat: Hz. Ali (a.s) ayrıca Urve b. Mesut Sakafi’nin kızı Ümmü Said ve Emri’l Kays b. Adiy Kelbi’nin kızı Muhayyat’la da evlenmiştir.

Çocukları

Şeyh Mufid, “İrşad” kitabında Hz. Ali’nin (a.s) çocuklarından 27’sinin adlarını zikretmekte ve “Muhsin” adında bir başka çocuğunun düşmesiyle İmam Ali’nin (a.s) çocuklarının sayısı 28’dir. İmam Ali’nin (a.s) çocukları annelerine dikkatle aşağıdaki şu şekildedir:

Hz. Fatıma: İmam Hasan, İmam Hüseyin, Hz. Zeyneb, Hz. Ümmü Gülsüm ve hz. Muhsin.

Havle: Muhammed (Ebû’l-Kasım)

Ümmü Habib: Ömer ve Rukayye.

Ümmü’l-Benîn: Abbas, Ca’fer, Osman ve Abdullah.

Leyla: Muhammed Asger ve Ubeydullah.

Esma: Yahya.

Ümmü Saîd: Ümmü’l-Hasan ve Remle.

Diğer eşlerinden olanlar: Nefise, Zeyneb-i Suğra, Rukayye Suğra, Ümmü Hani, Ümmü’l Kiram, Cemanet (Künyesi Ümmü Cafer’dir), Ümame, Ümmü Seleme, Meymune, Hatice, Fatıma

Şeyh Mufid sonda adları geçenlerin annelerinin isimlerini belirtmemiş ve onlar hakkında çeşitli annelerden olma demiştir.[80]

  1.  Erbili, Keşf’il Ğumme, 93; Suyuti, Tarih’ul Hulefa 189.
  2.  İbn-i Ebil Hadid, Şerh-i Nehc’ül Belağa, c.6, s.8 .
  3.  Meclisi, Bihar’ul Envar, c.42, s.29 .

TURCAV Burs Başvuru Formu


TURCAV Burs Başvuru Formunu PDF formatında bilgisayarınıza veya telefonunuza indirmek için:

Hemen İndir