Hz. İmam Ali Nakî el-Hadî (a.s.)

İmam Ali Naki veya İmam Hadi diye meşhur olan Ali b. Muhammed b. Ali b. Musa (Arapça: ابوالحسن علي بن محمد بن علي بن موسی), İmam Cevad'ın (a.s) oğlu ve Şiilerin onuncu imamıdır. Hicri kameri 220 yılından 254 yılına kadar, 34 yıl boyunca imamet görevini üstlenmiştir.

İmametinin çoğunluğunu Samarra’da, egemen hükümetin doğrudan kontrolü altında geçirdi. Abbasi halifelerinden bir kaçı ile aynı dönemde yaşamıştır. Onlardan en önemlileri Mütevekkil’dir.

İmam Hadi’den (a.s) itikad, Kur’an tefsiri, fıkıh ve ahlak alanında hadisler geride kalmıştır. İmam'ın (a.s) rivayetlerinin çoğunluğu, kelam ilmi konularından teşbih, tenzih, cebir ve ihtiyar alanındadır. Ayrıca Şiilerin inançlarını içeren Camia Kebire Ziyareti İmam Hadi (a.s) tarafından rivayet edilmiştir.

Vekâlet sistemi aracılığıyla Şiilerle irtibat halinde olan İmam Hadi (a.s), bu yolla onların durum ve sorunlarıyla ilgilenmiştir. Abdulazim Hasani, Osman b. Said, Eyüp b. Nuh, Hasan Raşid ve Hasan b. Ali Nasır, İmam'ın (a.s) ashab ve öğrencilerinden bazılarıdır.

İmam'ın (a.s) kabri şerifleri Irak’ın Samarra şehrindeki “Askeriyeyn” türbesindedir. 2006 ve 2008 yıllarında teröristlerin saldırısı sonucunda tahrip edilen Askeriyeyn türbesi İran İslam Cumhuriyeti tarafından yeniden restore edilmiştir.

Nesep, Künye ve Lakapları

İmam Hadi’nin (a.s) babası Ehlibeytin (a.s) dokuzuncu imamıİmam Cevad (a.s), annesi ise Semane[1] veya Susen[2] adlı bir cariyedir.

İmam Hadi ve oğlu İmam Hasan Askeri (a.s), Askeriyeyn[3] diye ünlüdürler. Zira Abbasi halifeleri onları hicri 233 yılında Samarra’ya götürmüş ve ömürlerinin sonuna kadar orada kontrolleri altında tutmuşlardır.

İmam Hadi’nin (a.s) “Necip”, “Murtaza”, “Hadi”, “Naki”, “Âlim”, “Fakih”, “Emin” ve “Tayyip” diye başka lakapları daha vardır.[4] Künyesi Ebü’l Hasan’dır.[5] İmam Kâzım (a.s) ve İmam Rıza’nın da künyeleri “Ebü’l Hasan” olduğundan yanlışlık olmasın diye İmam Kâzım (a.s) için “Ebü’l Hasan-ı Evvel”, İmam Rıza (a.s) için “Ebü’l Hasan-ı Sani” (ikinci) ve İmam Hadi (a.s) için ise “Ebü’l Hasan-ı Salis” (üçüncü) denilmiştir.

İmam Hadi’nin (a.s) yüzüğünde “Allah-u Rabbi ve huve ismeti min halkihi” yazılıydı.[6] Diğer yüzüğünde ise "Ahitleri korumak (bağlılık) İlahî ahlaklardandır" [Not 1] nakşedilmişti.[7]

Doğumu ve Şehadeti

Kuleyni[8]Şeyh Müfid,[9] Şeyh Tusi[10] ve ayrıca İbn-i Esir’e göre İmam Hadi (a.s) Hicretin 212. yılında Zilhicce ayının ortasında Medine yakınlarında “Sarya” denilen bölgede dünyaya gelmiştir. Bazıları da İmam'ın (a.s) Recep ayının ikisinde veya beşinde dünyaya geldiğini belirtmiştir.[11]

Nitekim Şeyh Müfid ve başkalarının rivayet ettiğine göre İmam Hadi (a.s) Hicretin 254. yılında Recep ayında Samarra’da 20 yıl, 9 ay ikamet ettikten sonra şehit olmuştur.[12] Bazıları şehadetinin Recep ayının üçünde gerçekleştiğini belirtmiştir.[13] Başka kaynaklarda da şehadetinin Cemaziyülahir ayının 25 veya 26'sında olduğu kaydedilmiştir.[14] O dönemde Abbasilerin on üçüncü halifesi Mu’tez iktidarda bulunmaktaydı.

Eşleri ve Çocukları

İmam Hadi’nin (a.s) eşinin adı “Hudeys” veya “Selil”dir.[15] Kendisi Nube[16] ahalisinden bir cariye ve aynı zamanda İmam Hasan Askeri’nin (a.s) değerli annesidir.

Şia ulemalarının çoğu İmam Hadi’nin (a.s) dört erkek çocuğunun olduğunu belirtmişlerdir. Ancak kızlarının sayısı konusunda ihtilaf vardır. Huzeyni şöyle yazmıştır: İmam Hadi’nin (a.s) çocuklarının isimleri “İmam Hasan Askeri (a.s)”, “Muhammed”, “Hüseyin” ve “Cafer”dir. Cafer imamet iddiasında bulunmuş ve “Cafer-i Kezzap” olarak ünlenmiştir.[17]

Şeyh Müfid, İmam Hadi’nin (a.s) çocukları hakkında şöyle yazmaktadır: O hazretin vasisi ve bir sonraki imam, Ebu Muhammed Hasan’dır (a.s), diğer çocukları Hüseyin, Muhammed, Cafer ve kızının adı Ayşe’dir.[18] İbn-i Şehraşub, İmam Hadi’nin (a.s) “Aliye” adında bir kızının olduğunu yazmıştır.[19] Elbette elde olan veri ve delillere göre İmam Hadi’nin (a.s) farklı adlarla çağrılan yalnızca bir kızının olduğu ortaya çıkmaktadır. Ehlisünnet ulemasının sözlerinden de İmam Hadi’nin (a.s) dört erkek ve bir kız çocuğunun olduğu sabit olmaktadır.[20]

İmamet

İmam Hadi (a.s) hicretin 220. yılında, sekiz yaşlarında imamet makamına erişmiştir. Şiaların İmam Cevad’ın (a.s) küçük yaşta imam olması konusundaki sorunu -az bir grup dışında- aşmasından dolayı, İmam Hadi’nin (a.s) küçük yaşta imam olması hususunda önemli bir tereddüt yaşanmamıştır. Şeyh Müfid’in[21] yazdığına göre İmam Cevad’ın (a.s) takipçilerinin tamamına yakını İmam Hadi’nin (a.s) imametine inanmıştır. Az sayıda bir grup ise kısa bir süreliğine “Musa Müberka” diye meşhur olan ve Kum'da defnedilen Musa b. Muhammed’in (ö. 296) imametine inanmış, lakin kısa bir süre sonra ondan vazgeçerek İmam Hadi’nin (a.s) imametine dönmüşlerdir.[22] Said b. Abdullah, o grubun İmam Hadi’ye (a.s) yönelmesinin nedenini Musa Müberka’nın onları dışlamasına ve kendisinden uzaklaştırmasına bağlamaktadır.[23]

İmametinin Delilleri

Tabersi ve İbn-i Şehraşub’a göre Şiaların İmam Hadi’nin (a.s) imametinin sıhhatine ve doğruluğuna ittifak etmeleri, sağlam ve kuşku götürmez bir gerçektir.[24] Kuleyni ve başkaları da İmam Hadi’nin (a.s) imametiyle ilgili bazı nasları zikretmişlerdir. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Abbasi halifesi Mu’tasım İmam Cevad’ı (a.s) Bağdat’a çağırdığı zaman – İmam Cevad (a.s) davet edilişinden canına karşı bir tehlike sezdiğinden ve başka maslahatlardan dolayı- İmam Hadi’yi (a.s) kendisine vasi ve vekil unvanı ile Şialara tanıtmıştır.[25] Hatta kendisinden sonra İmam Hadi’nin (a.s) imameti hususunda hiçbir kuşku ve şüphe kalmasın diye yazılı bir nas (delil) da geride bırakmıştır. [26]

Muasır Halifeler

İmam Hadi’nin (a.s) imameti döneminde yaşamış Abbasi halifelerinin yaşadığı zamana göre isimleri:

  • Mu’tasım, Me’mun’un kardeşi (218-227)
  • Vasık, Mu’tasım’ın oğlu (227-232)
  • Mütevekkil, Vasık’ın kardeşi (232-248)
  • Muntasır, Mütevekkil’in oğlu (6 ay)
  • Mustain, Muntasır’ın amcaoğlu (248-252)
  • Mu’tez, Mütevekkil’in bir diğer oğlu (252-255)

İmam Hadi (a.s) son halife döneminde zehirletilerek şehadete erdi ve kendi evinde Samarra’da toprağa verildi.[27]

Mütevekkil’in İmam Hadi’ye (a.s) Karşı Politikası

Mütevekkil çeşitli nedenlerden ötürü İmam Hadi'ye (a.s) karşı düşmanca bir tutum sergilemiştir. Bu nedenlerden bazıları şunlardır:

  1. Mütevekkil, kelâmi açıdan Şia ve Mutezile karşıtı olan Ehl-i Hadisi desteklemekteydi. Ehl-i Hadis de Mütevekkili Şialara karşı kışkırtmaktaydı. Bu kışkırtmalar sonucunda Şialara karşı yapılan baskılar günden güne artarak sürmekteydi. Mütevekkil halifelik gücünü ele geçirmeden önce halifelerin politikası, Me’mun’un politikası idi. Ehl-i Hadis karşısında Mutezile’yi savunan bu politika, Alevilere siyasi açıdan uygun bir atmosfer oluşturmaktaydı. Ancak Mütevekkil’in gelişi ile dar görüşlülükler işin başına geçmiş ve Ehl-i Hadis, Mutezile ve Şialara karşı kışkırtılmış ve bunun sonucunda ağır baskı ve şiddet baş göstermeye başlamıştır.
  2. Toplumsal konumundan endişe duyan Mütevekkil, halkın İmamlarla olan duygusal bağlarından dolayı tedirginlik duyuyordu. Bu yüzden İmam (a.s) ve Şialara eziyet ederek bu bağı koparmak istiyordu. Mütevekkil bu hedefi doğrultusunda “İmam Hüseyin’in (a.s) kutsal kabr-i şeriflerini tahrip etmek”, “kabrinin etrafına tohum ekip-biçmek”, “kabrin üzerinde tarım yapmak” ve “İmam Hüseyin’in (a.s) kabr-i şeriflerini ziyaret etmek isteyenlere zorluk çıkarıp, ağır cezalara çarptırmak” gibi eylemlerde bulunmuştur.[28]

Samarra’ya Çağrılışı

Mütevekkil, Hicretin 233. yılında İmam Hadi’yi (a.s) Medine’den Samarra’ya getirtme kararı aldı. İbn-i Cevzi, bazı kötü niyetli kimselerin ve iftiracıların Mütevekkil’in huzurunda risalet ailesini kötülemeleri ve halkın İmam Hadi’ye (a.s) olan ilgisini ortaya koyan raporlardan dolayı onu Samarra’ya çağırttı. Şeyh Müfid'e göre İmam Hadi'nin (as) iftiracısı Abdullah b. Muhammed' dir. Ama Mesudi'ye göre Berihe Abbasi halife tarafından haremeynde cemaat namazı kıldırmakla vazifeliydi. Mütevekkil'e yazdığı mektupta eğer Medine ve Mekke'yi istiyorsan İmam Hadi'yi (as) oralardan uzaklaştır; çünkü o kendisine davet ediyor ve büyük bir topluluğu etrafında toplamış durumdadır. [29]

Şeyh Müfid şöyle yazmaktadır: İmam Hadi (a.s) Mütevekkil’e yazdığı bir mektupta yayınlanan raporları yalanlamıştır. Mütevekkil, İmam Hadi’nin (a.s) mektubuna karşı saygı içerikli bir mektup yazmış ve kurnazca bir hamle ile İmam'ın Samarra’ya hareket etmesini istemiştir.[30] Kuleyni ve Şeyh Müfid, Mütevekkil’in mektubunun metnini kitaplarında zikretmiştir.[31]

Mütevekkil'in, İmam Hadi’yi (a.s) Samarra’ya getirme planı şundan ibaretti: İmam’ın (a.s) gelişi sırasında halkın duyguları kabarmayacaktı ve İmam’ın (a.s) zorla yolculuğundan kaynaklı uygunsuz gelişmeler yaşanmayacaktı. Ancak Medine halkı daha ilk günden olaydan haberdar olmuştu.

İbn-i Cevzi bu konu hakkında Yahya b. Herseme’den şöyle rivayet etmektedir: Ben Medine’ye gitmiş ve halkın arasına karışmıştım. Halk oldukça rahatsız ve kızgındı. Bu duruma beklenmedik tepki göstermekte, ancak buna rağmen yumuşak davranmaktaydılar. Ama yavaş yavaş halkın tepkisi artmış ve artık bağırıp aleni bir şekilde rahatsızlıklarını dile getirmeye başlamışlardı. Halk o kadar çok tepki göstermişti ki o güne kadar Medine’de bunun benzeri bir durum yaşanmamıştı.[32]

Hatip Bağdadi’nin (vefat: 463 h.k) yazdığına göre Cafer Mütevekkil, İmam Hadi’yi (a.s) önce Medine’den Bağdat’a ve oradan da Samarra’ya götürtmüştür. Orada 20 yıl 9 ay boyunca yaşamış ve Mu’taz’ın hükümeti döneminde vefat etmiş (şehit olmuş) ve yine orada defnedilmiştir.[33]

 

Samarra’da İkameti

İmam Hadi (a.s) Samarra’ya girişi sırasında halkın yoğun ilgisiyle karşılaşmış ve Huzeyme b. Hazim’in evinde bir müddet kalmıştır.[34]

Şeyh Müfid’in naklettiğine göre İmam Hadi'nin (a.s) Samarra’ya girdiği birinci gün Mütevekkil, İmam’ın (a.s) “Han Saalik”te[35] tutulmasını ve bir gün sonra İmam’ın (a.s) kalması için hazırlanan eve götürülmesini emretmiştir. Salih b. Said’e göre Mütevekkil’in bu tutumu İmam Hadi’nin (a.s) küçük düşürülmesi amacı ile yapılmıştır.[36]

İmam Hadi (a.s) ömrünün sonuna kadar –yirmi yılın üzerinde- Samarra’da yaşamıştır. Şeyh Müfid, İmam Hadi’nin (a.s) Samarra’da zorla alıkonulmasına değinerek şöyle yazmaktadır: İmam, görünüşte halifenin saygısına sahipti. Ancak gerçekte Mütevekkil’in yardımıyla İmam karşı desiseler kurmuş, ama hiç birisi pratikte başarılı olamamıştır.[37] İmam Hadi (a.s) Samarra’da öyle yüksek bir şahsiyet ve manevi azamete sahipti ki herkes onun karşısında tevazu gösterip, ister istemez onun karşısında eğilmekte ve saygı göstermekteydi. İmam Hadi (a.s) Samarra’da zorla tutulduğu dönem boyunca, görünüşte sakin bir hayat yaşamaktaydı. Mütevekkil, İmam’ı (a.s) tam olarak kontrol ve takip altında tutmak ve onun halkın gözündeki azamet ve saygınlığını kırmak için planlar kurmaktaydı.[38]

Bir gün Mütevekkil’e İmam Hadi’nin (a.s) evinde savaş aletleri ve Şialarından kendisine ulaşan mektupların olduğu bilgisi ulaşır. Mütevekkil, bir grup asker ve memurunun –ansızın ve beklenmedik bir anda- İmam’ın (a.s) evine saldırmalarını emreder. Emir yerine getirilir ve eve girdiklerinde İmam Hadi’yi (a.s) tabanı çakıl taşları ve kumla kaplı bir odada bulurlar. Kapıyı üzerine kapatmış, üzerine bir yün kıyafet giymiş, başına bir takke koymuş ve Kur’an okumaktaydı. İmam Hadi’yi (a.s) o şekilde halifenin huzuruna götürürler.

İmam Hadi’yi (a.s) Mütevekkil’in huzuruna götürdüklerinde, Mütevekkil’in elinde bir kâse şarap bulunmaktaydı. Mütevekkil, İmam'ı (a.s) yanında oturtarak şöyle der: “İç”. İmam (a.s) şöyle buyurur: “Benim et ve kanım şarapla kirlenmemiştir”. Daha sonra Mütevekkil, İmamdan bir şiir okumasını ve onu vecde getirmesini ister. İmam Hadi (a.s): “Fazla şiir okumam” diye buyurur. Ancak Mütevekkil ısrar eder ve Hz. Hadi (a.s) aşağıdaki şu şiiri okur:[39]

غُلْبُ الرجال فما أغنتهمُ القُللُ   باتوا علی قُلَلِ الأجبال تحرسهم
فأودعوا حُفَراً، یا بئس ما نزلوا   واستنزلوا بعد عزّ عن معاقلهم
أین الأسرة والتیجان والحلل؟   ناداهُم صارخ من بعد ما قبروا
من دونها تضرب الأستار والکللُ   أین الوجوه التی کانت منعمة
تلک الوجوه علیها الدود یقتتل   فأفصح القبر عنهم حین ساء لهم
فأصبحوا بعد طول الأکل قد أُکلوا   قد طالما أکلوا دهراً وما شربوا
ففارقوا الدور والأهلین وانتقلوا   وطالما عمروا دوراً لتحصنهم
فخلفوها علی الأعداء وارتحلوا   وطالما کنزوا الأموال وادخروا
وساکنوها إلی الأجداث قد رحلوا   أضحت مَنازِلُهم قفْراً مُعَطلة[40]
İnsanlar korunmak için dağ tepelerine tırmandılar   Yiğit kişilerdi, ama o tepeler fayda etmedi onlara, yenildiler.
Yüceldiler, sonra düşürüldüler; çukurlara yerleştiler;   Ne de kötü yerlerdi onlara, yerleştikleri yerler (mezarlar).
Gömülüp gittiler; sonra artlarından biri feryat etti.   Nerede bilezikler, nerede taht-taç, nerede süsler-püsler?
Ne oldu o naz-u naimle beslenen, bezenen yüzler.   Hani vaktiyle nazlarla, nimetlerle perdelenirdi o yüzler?
Kabir bu soruya açık-seçik cevap veriyor ve diyor ki:   Şimdi yüzlerde kurtlar oynaşmada, kurtlara yem olmuş o yüzler…[41]

 

Şiir sona erince Mütevekkil ve oradaki herkes etki altında kalır. Öyle ki Mütevekkil’in yüzü gözyaşlarından dolayı ıslanır. Sonra halife şarapların kaldırılmasını ve İmam'ın (a.s) saygın bir şekilde evine geri götürülmesini emreder.[42]

Muntasır Dönemi

Mütevekkil’den sonra oğlu Muntasır yönetimi ele aldı. Muntasır’ın hükumeti ile İmam Hadi (a.s) ve Alevi ailesine olan baskılar bir nebze de olsa azalmaya başladı. Lakin farklı şehirlerde devlet adamlarının Şialara karşı baskıları aynen devam etmekteydi.

Önceki zamanlara göre nispeten azalan baskı dönemi, Şiaların farklı şehirlerde daha organize olmalarına neden oldu. İmam'ın (a.s) vekillerinden birisi tutuklandığında, İmam (a.s) anında başka birisini kendisine vekil olarak tayin etmekteydi.

İslami Öğretilerin Açıklanması

İmam Hadi (a.s) Mektebinde Kur’an’ın Asaleti

Gulat düşünceli insanların Kur’an’ın tahrifine yönelik sapkınlıkları, başka fırkadan insanların Şialara karşı saldırılarına neden oldu. Kur’an’ın tahrifine yönelik Ehlisünnetin kitaplarında da bulunan bazı sahih olmayan rivayetler, Ehlisünnet düşüncesindeki insanları da rahatsız etmektedir.

Bu ithamlar karşısında Ehlibeyt İmamları (a.s) her daim Kur’an’a çok değer vermiş ve onun karşıtı olan rivayeti batıl ilan etmişlerdir. İmam Hadi (a.s), İbn-i Şu’be Harrani’nin İmam'dan (a.s) naklettiği detaylı bir risalede, Kur’an’ın asaletine şiddetle vurgu yapmış ve onu rivayetlerin değerlendirmesinde ve doğru ve doğru olmayan hadislerin teşhisinde mihenk taşı karar kılmıştır. Ve Kur’an-ı Kerim’i resmi olarak tüm İslami fırkaların istinat ettiği tek bir metin olarak dile getirmiştir.

Başka bir oturumda, insanların değişik fikirlere sahip olduğu bir konu hakkında İmam Hadi (a.s) Kur’an’a dayanarak herkesi kendi görüşünü kabul etmek zorunda bırakmıştır.[43] Ayyaşi’nin de naklettiği bir rivayette şöyle okumaktayız:

"Ebu Cafer ve Ebu Abdullah (a.s) bize Kur’an veya Peygamberin (s.a.a) sünneti ile uyumlu olmayan bir söz söylememiştir."[44]

İmam ve Kur’an’ın Yaratılma Konusu

Sünni dünyasını kendisiyle meşgul eden üçüncü yüzyılın en önemli konularından birisi, Kur’an’ın hudus (yaratılmış) ve kadim (ezeli) olması üzerine yapılan çekişme idi. Bu konu Sünniler arasında çeşitli fırka ve mezheplerin doğmasına neden olmuştur.

Şialar bu konuda İmamların (a.s) rehberliğinde sessizliği seçmiştir. İmam Hadi’nin (a.s) yazdığı bir mektupta Şialarından birisine bu konuda görüş belirtmemesini ve Kur’an’ın hudus veya kadim olması hakkındaki görüşlerden hiç birisini kabul etmemesini emreder.[45] Böyle bir pozisyonda kalınması, Şiaların bu konuda sıkıntıya düşmemesine neden olmuştur.

Kelâm İlmi

Şia grupları arasındaki farklı görüşler, onların İmamların (a.s) yanında hidayetlerini güçleştirmekteydi. Şiaların farklı şehirlerde yaşaması ve arada sırada başkalarının görüşlerinin etkisi altında kalmaları durumu daha da güçleştirmekteydi. Bu girdapta Şia olmayan gruplar ve Şia karşıtı mutaassıplar da bu farklılıkların körüklenmesine neden olmakta ve farklılıkların çok derin olduğunu yansıtmaya çalışmaktaydılar. Keşşi’nin naklettiği bir rivayette fırka ashaplarından biri, kendinden “Zurariyye”, “Ammariye” ve “Yafuriyye” adlarında mezhepler üretmiş ve onları İmam Cafer Sadık’ın (a.s) büyük ashaplarından Zürare, Ammar Sabati ve İbn-i Ebi Yafur’a nispet vermekteydi.[46]

Şia İmamları (a.s) bazen bazı sorularla karşı karşıya gelmekteydi. Bu soruların bazılarının kaynağı Şia düşünürleri arasında yaşanan bu fikir ayrılıklarından kaynaklanmakta, bazen yüzeysel bir yönü ve bazen de derin yönleri bulunmaktaydı. İmamlar (a.s) bunlara müdahale etmekteydi. Bu konulardan birisi kelâmi meselelerden “teşbih” (benzetme) ve “tenzih” (münezzeh bilmek) konusuydu. Şia İmamları (a.s) daha ilk andan itibaren tenzih görüşünün hakkaniyetine vurgu yapmışlardır.

Hişam b. Hakem ve Hişam b. Salim’in “teşbih” ve “tenzih” hakkındaki sözleri, Şialar arasında fikir ayrılıklarının yaşanmasına neden olmuş ve İmamlar düzenli olarak bu tür sorularla karşı karşıya kalmışlardır.

Bu konu hakkında, İmam Hadi (a.s) tarafından, bazıları oldukça ayrıntılı olan, yirmi bir rivayet nakledilmiş ve tüm bunların İmam’ın (a.s) tenzih görüşünü teyit ettiğini ortaya koymuştur.[47]

Şia İmamlarının (a.s) “Cebir ve İhtiyar” konusundaki görüşlerini ortaya koyan ayrıntılı bir risale İmam Hadi (a.s) tarafından elimize ulaşmıştır. Bu risalede, Kur’an ayetleri esasına göre İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen “[[La cebre vela tafvize bel emrun beyne’l emreyn” (cebr ve tefviz yoktur, bilakis ikisinin arasıdır) hadisinin açıklama ve çözümlemesi konusunda detaylı açıklama yapılmış ve Şia’nın cebr ve ihtiyar konusundaki inançsal temelleri beyan edilmiştir.[48]

İmam Hadi’nin (a.s) ihticacları (istidlal) unvanı ile nakledilen rivayetler arasında en çok sayı cebr ve ihtiyar konusunda göze çarpmaktadır.[49]

Dua ve Ziyaret Kültürü

Ana Madde: Ziyaret-i Camie Kebire

İmam Hadi’nin (a.s) eğitim yönteminde, dua ve ziyaret Şiaların, Şii öğretileri ile aşina olmasında önemli bir rol ifa etmiştir. Bu dualar Allah’la raz u niyaz (münacat) etme dışında, farklı şekillerde siyasi ve sosyal konulara da işaretler etmektedir. Bu işaretler Şia’nın siyasi hayatında oldukça etkili olmuş ve düzenli olarak has anlamları Şia toplumuna telkin etmekteydi.

Şia maariflerini olağanüstü bir şekilde ortaya koyan ve Ehlibeytin (a.s) yaratılış makamını gözler önüne seren Camie Kebire ziyareti, Şiaların isteği üzerine İmam Hadi (a.s) tarafından dile getirilmiştir.

Kaynakça

  1.  Müfid, el-İrşat, s. 635.
  2.  Navbahti, Firekü’ş-Şia, s. 135.
  3.  İbn-i Cevzi, Tezkiretü’l Havas, c. 2, s. 492.
  4.  Erbili, Menakib, c. 4, s. 432.
  5.  Erbili, Menakib, c. 4, s. 432.
  6.  Dâhil, Eimmetuna, c. 2, s. 209.
  7.  Meclisi, Biharü'l Envar, c. 50, s. 117.
  8.  Kâfi, c. 1, s. 497.
  9.  Müfid, el-İrşat, 635.
  10.  Tehzibü'l Ahkâm, c. 6, s. 92.
  11.  Misbahü'l Kef'emi, s. 512; Şeyh Abbas Kummi, c. 3, s. 1835.
  12.  Müfid, el-İrşat, 649.
  13.  Navbahti, Firekü’ş-Şia, s. 134.
  14.  Erbili, Keşfü’l Ğumme, c. 4, s. 7.
  15.  Dâhil, Eimmetuna, c. 2, s. 209
  16.  Mısır’ın güneyinde yer alan geniş topraklara sahip bir yer.
  17.  Huseybi, el-Hidayetü’l Kübra, s. 313.
  18.  Müfid, el-İrşat, 649.
  19.  İbn-i Şehraşub, Menakib, c. 4, s. 433.
  20.  İbn-i Hacer, es-Sevaikü’l Muhrika, s. 207.
  21.  Müfid, el-İrşat, 638.
  22.  Navbahti, Firekü’ş-Şia, s. 134.
  23.  Eş’ari, Kummi, el-Makalat ve’l Firek, s. 99.
  24.  Müsnedü’l İmam el-Hadi aleyhisselam, s. 20.
  25.  Kuleyni, Kâfi, c. 1, s. 381.
  26.  Kuleyni, Kâfi, c. 1, s. 382.
  27.  Erbili, Keşfü’l Ğumme, c. 4, s. 40.
  28.  Ebü’l Fereci İsfahani, Makatilu’t-Talibin, s. 478.
  29.  İbn-i Cevzi, Tezkiretü’l Havas, c. 2, s. 493.
  30.  Müfid, el-İrşat, 644.
  31.  Müfid, el-İrşat, 644.
  32.  İbn-i Cevzi, Tezkiretü’l Havas, c. 2, s. 492.
  33.  El-Hatip Bağdadi, Tarih-i Bağdat, c. 12, tahkik: Mustafa Abdulkadir Ata, Beyrut, Darü’l Kutubü’l İlmiyye, 1417 h.k. /1997, s. 56.
  34.  Mes’udi, İsbatü’l Vesile, s. 200.
  35.  Misafirhane ve kervanların konakladığı yer.
  36.  Müfid, el-İrşat, 648.
  37.  Müfid, el-İrşat, 649.
  38.  Tabersi, İ’lamü’l Vera, c 2, s. 126.
  39.  El-Mes’udi, Mürucü’z-Zeheb ve Meadinü’l Cevher, c. 4, Kum, Darü’l Hicret, 1404 h.k. /1363/1984, s. 11.
  40.  Mürucü'z-Zeheb, c. 4, s. 11.
  41.  Mürucü'z-Zeheb, tercüme: Ebü’l-Kasım Payende, c. 2, s. 503.
  42.  İbn-i Cevzi, Tezkiretü’l Havas, c. 2, s. 497.
  43.  İbn-i Şehraşub, Menakib, c. 4, s. 435.
  44.  Meclisi, Biharü’l Envar, c. 2, s. 244.
  45.  Saduk, Emali, s. 438.
  46.  Keşşi, İhtiyaru Marifeti'r-Rical, 1363 h.ş, c. 2, s. 542.
  47.  Müsnedü’l İmam el-Hadi aleyhi selam, s. 84-94.
  48.  Attaradi, Müsnedü’l İmam el-Hadi aleyhisselam, s. 198-227.
  49.  Utaridi, Müsnedü'l İmam el-Hadi (a.s), s. 198 - 227.
  50.  Casim Hüseyin, Tarihi Siyasiyi Gaybet-i İmam-ı Devazdehum, s. 137.
  51.  Keşşi, İhtiyaru Marifeti'r-Rical, 1363 h.ş, c. 2, s.

TURCAV Burs Başvuru Formu


TURCAV Burs Başvuru Formunu PDF formatında bilgisayarınıza veya telefonunuza indirmek için:

Hemen İndir